YUKARI

Sürdürülebilir Yaşam

Yazar: George Monbiot | Eklenme Tarihi: 07 Şubat 2008

Nüfus Artışı Bir Tehlikedir

  • BM’nin yeni yayınlanan ürkütücü bir raporu konuyu siyasi gündemin önüne taşıdı. BM Dünya Gıda Programı’nın, kıtlık acil yardım gıda rezervini bulmakta ilk kez güçlük çektiği açıklandı.



    Nüfus artışı her zaman siyasi olarak itham edilmiş ve her zaman “ötekinin” suçu olarak görülmüştür. “Biz fazla ürüyoruz” şeklinde bir şikayete fazla rastlamıyoruz. Zengin Malthus, 1798’de problemin çalışan sınıfların “düşüncesizliğinden” kaynaklandığını ileri sürmüştü. 19. ve 20. yüzyıllarda ariyanlar (ari ırkı savunanlar – öjenistler) beyaz ırkın üreme hızını arttırması gerektiğini savunmuşlardı. 1970’lerin zengin ülkeleri, sorunu abartılı bir şekilde yoksul ülkelerin sırtına yıkmışlardı. Ancak sorun hala ortada durmaktadır. Nüfus gerçekten bir numaralı çevresel problem midir?

    Optimum Nüfus Vakfı (Optimum Population Trust – OPT), BM tarafından saptanan şok edici bazı rakamlar veriyor. Buna göre, dünya nüfusu şimdiki hızında artmaya devam edecek olursa, 2300 yılında 134 trilyona ulaşacaktır. Tabii ki bu tamamen anlamsızdır. Hiç kimse bunun böyle olacağını düşünmüyor. BM, dünya nüfusunun 2200 yılında 10 milyarda dengeye ulaşacağını tahmin ediyor. Ancak, Nature dergisinde geçen hafta yayınlanan bir makalede dünya nüfus artışının bu yüzyıl içinde durma olasılığının % 88 olduğu belirtiliyor.

    Diğer bir deyişle, eğer BM’nin öngörüsünü kabul edersek, dünya nüfusu kabaca bugünkünden %50 daha fazla artacak ve duracaktır. Bu demektir ki, iklim değişikliği sürecini durdurmak, dünya nüfusunu doyurmak ve doğal kaynakların aşırı tüketimini engellemek bugünküne nazaran %50 daha zor olacaktır. Şimdi bu artış hızını, ekonomik büyüme hızı ile karşılaştıralım.

    Birçok ekonomist, arada sırada meydana gelen ekonomik durgunluklara karşın, küresel ekonomik faaliyetin bu yüzyıl içinde yılda %3 hızla artacağını tahmin etmektedir. Hükümetler de zaten bu hedefe ulaşılması için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Düzenli olarak yılda %3 artış olması, ekonominin 23 yılda ikiye katlanması anlamına gelmektedir. Diğer bir deyişle bu, 2100 yılına gelindiğinde küresel tüketimin bugünküne nazaran 16 kat artacağı anlamına gelir. Öte yandan, Imperial College’dan Prof. Roderick Smith’in hesapladığı formüllere göre, insanlık tarihi boyunca bugüne kadar tüketilmiş olan toplam ekonomik kaynakların tam 16 misli, yalnızca 21. yüzyıl içinde tüketilecektir.

    O halde, bu yüzyılda gerçekleşmesi beklenen ekonomik büyümenin çevresel etkisi, nüfus artışının yaratacağından tam 32 kat daha fazla olacaktır. Ve öyle görünüyor ki, hükümetler, bankalar ve iş dünyası bugünkü politikalarını izlemeye devam edecek olurlarsa, bu gidiş hiçbir zaman durmayacaktır. Bugüne göre bu artış, 2115’te 32 kat, 2138’de ise 64 kat olacaktır. Dünya kaynakları sınırlı olduğuna göre, bu tabii ki mümkün değildir. Ancak bu bize gerçek ve yakın tehdidin, aslında nüfus artışından değil, artmakta olan ekonomik faaliyetten kaynaklandığını açıkça göstermektedir.

  • Nüfus artışı tehdidini vurgulamakta olanlar da artık zamanın değiştiğinin farkındalar. Onlar artık yoksul dünyadaki nüfus artışıyla pek fazla ilgilenmiyorlar, aksine insanların daha fazla tüketmekte olduğu zengin ülkelerdeki nüfus artışı ile daha yakından ilgileniyorlar. OPT raporuna göre, Bangladeşli bir insanın “küresel çevreye olan etkisi” (global environmental impact), ülkesinden ABD’ye göç etmesi halinde tam 16 kat artmakta. Bu aslında tam olarak doğru değildir, çünkü son yıllardaki göçmenlerin yaşam standartları zengin ülkelerin yerleşik vatandaşlarınınkinden hatırı sayılır bir şekilde daha düşüktür. Fakat bu konudaki genelleme doğrudur: Büyük ölçüde göç hareketleri ile büyümekte olan zengin dünyadaki nüfus artışının çevreye verdiği zarar, yoksul dünyadakinden çok daha fazladır. Bu yüzden göçmenlerin ekolojiye olan etkisi, ABD ve İngiltere’de onların “dövülmeleri için yeni bir sopa” olarak kullanılmaya başlandı bile.

    İngiltere hükümetinin tahminine göre ülke nüfusu bugünkü 62 milyondan 2050’de 77 milyona ulaşacak. OPT’a göre, bu artışın %80’i göç ile doğrudan veya dolaylı (yeni gelenler daha fazla çocuk sahibi oluyorlar) olarak alakalıdır. “Göçmen Gözlem” Kuruluşu, İngiltere’deki konut krizinden de göçmenleri sorumlu tutuyor.

    Bu gerçekten doğru mudur? Ulusal İstatistik Bürosu’nun rakamlarına göre aslında İngiltere’de göçmenler de dahil olmak üzere, toplam nüfus artışının, konut talebinin yalnızca % 35’inden sorumlu olduğu saptanmış bulunuyor. Konut talebinin büyük kısmı, aslında ailelerin giderek küçülmesinden kaynaklanmaktadır.

    Nüfus artışının birincil tehdit olarak görülebileceği bir konu aslında var. Dünyada tüketilen gıda, doyurulacak boğaz sayısı ile doğru orantılıdır. Yıllar süren bolluk dönemlerinden sonra, 2007 yılında bir anda süper market rafları boşalmaya ve tahıl fiyatları roket hızıyla yükselmeye başladı. Bu koşullar altında dünya nüfusuna ilave edilecek olan 3 milyar boğaz nasıl doyurulacak?

  • Bu meselede bile, nüfus artışı en yakın tehlike değildir. Bir diğer sektör hızla büyümektedir. BM’nin Gıda ve Tarım Organizasyonu, dünyadaki et üretiminin 2050 yılına kadar, insan nüfus artışının 2.5 misli bir hızla, ikiye katlanacağını tahmin ediyor. Et üretimi, 1980’den günümüze kadar zaten üçe katlanmış bulunuyor. Bugün dünyadaki besi hayvanları tarım yapılabilir arazilerin % 70’ini kullanmakta ve dünya tahıl üretiminin üçte birini tüketmektedir. Zengin ülkelerdeki bizler, yoksul ülke vatandaşlarından kişi başına üç misli et ve dört misli süt tüketmekteyiz. Nüfus artışının, gıda kıtlığına her ne kadar etkisi varsa da, bugün için en acil sorun değildir.

    Bütün bunlar, nüfus artışı kaynaklı sorunları önemsemeyeceğimiz anlamına gelmez. Nüfus artışı bugün için çevre üzerinde hiç baskı oluşturmuyor bile olsa, onu sınırlandırmak için çaba göstermeliyiz. Cinsel eğitim, doğum kontrol yöntemlerine kolay erişim, daha iyi eğitim, yoksul kadınlara daha fazla fırsat tanınması, vb gibi yöntemlerle bu mesele üzerine gidilmelidir. İnsan nüfusunu dengeye kavuşturmak hatta azaltabilmek, bütün çevresel etkileri azaltacaktır.

    Ancak şurası unutulmamalıdır ki, dünyanın içine girmekte olduğu ekolojik krizin en büyük sorumlusu olarak nüfus artışını göstermek, zenginlerin aşırı tüketiminin suçunu yoksulların üzerine atmaktan başka bir şey değildir.

    "Nüfus Artışı Bir Tehlikedir Fakat Bu Zenginlerin Aç Gözlülüğü Yanında Devede Kulaktır "
    George Monbiot
    The Guardian (29 Ocak 2008)

    Çeviren:
    Tayfur Cinemre

Çocuklar İçin

Keşfet ? Öyküler Kitap Kurdu