YUKARI

Röportajlar

Eklenme Tarihi: 10 Mart 2009
hulya_kurt

Kyoto Protokolü Üzerine Bir Söyleşi

  • Türkiye’nin Kyoto Protokolü’ne imza atmasıyla hayatımızda neler değişecek? Bu Protokol kalkınmakta olan Türkiye’ye neler getirecek? Ya da kimilerinin deyişiyle neler götürecek? Bugüne kadar dünyada imzalamış ülkelerde ne gibi değişikliklere yol açtı? Ve en önemlisi Kyoto Protokolü küresel ısınma için gerçekten bir çözüm mü? Eminiz bunlar herkesin kafasında olan sorular...

    Herkes bir şekilde duyduğu bildiği, yıllardır imzalanması için çevrecilerin hükümete baskı yaptığı Kyoto Protokolü’nü şimdi daha fazla anlamak istiyor. Biz de sizlerin de merak ettiğini tahmin ettiğimiz soruları Türkiye Sınai Kalkınma Bankası’ndan Mühendisli Grup Yöneticisi ve Çevre Temsilcisi Hülya Kurt’a sorduk. Hülya Kurt sera gazı emisyon azatlımı ve iklim değişikliği konularını, Kyoto Protokolü ve özellikle 2012 sonrası süreçleri TSKB adına takip ediyor.

    En sonunda Türkiye hükümeti Kyoto Protokolü’nü imzaladı. Türkiye’nin Kyoto Protokolü’nün imzalaması ne anlama geliyor? Başka bir deyişle, Türkiye’nin bu konuda altına imza attığı yükümlülüğü tam olarak nedir?
    Özellikle şu aşamada, Protokol’ün 2009 yılının hemen başında imzalanması çok olumlu bir gelişme; zamanlaması gerçekten iyi oldu. Bilindiği üzere, Kyoto Protokolü 2005 yılında uygulanmaya başlandı. 2005-2007 sonu I. Dönemdi, şu anda ise 2012 yılı sonuna kadar sürecek II. Dönem devam ediyor. Türkiye’ninse Kyoto’yu imzaladığı 6 Şubat 2009’dan 2012 yılı sonuna kadar hiç bir yükümlülüğü bulunmuyor.

    Neden 2009’da imzalanmış olması önemli diyoruz? Çünkü Kyoto Protokolü’ne taraf ülkelerin 2012 sonrasında nasıl bir strateji izleyeceği 2009 yılında yapılacak toplantılarda belirlenecek. Bunlardan en önemlisi, Kopenhag Toplantısı. Türkiye bu toplantıya protokolü imzalamış olmanın verdiği statüyle katılacak ve ülkesinin ulusal ekonomisini, gelişmişlik düzeyini ve sanayisini gözeterek bildirimde, hak taleplerinde bulunabilecek.

    Şu anda sadece EK-B ülkelerinin emisyon indirim yükümlülükleri var. Bu ülkeler CO2 üzerinden ifade edilen sera gazı emisyonlarını, 2008-2012 yılları arasında 1990 yılı seviyesine göre % 5,2 oranında azaltmayı taahhüt ettiler.

  • 2012 sonrası için, AB üye ülkeleri emisyonun 2012-2020 yılları arasında % 20 oranında azaltılması konusunda ilke kararı aldı. Hatta diğer ülkeler de ederlerse bu oranı % 30’a çıkarmaya istekliler. AB bu kadar emisyon düşürecekken en fazla sera gazı salımı yapan Amerika henüz yükümlülük almaktan çekiniyor. Çin ise henüz gelişmekte olan bir ülke olduğunu iddia ediyor ve yükümlülük almıyor. Hatta Çin 2005-2012 döneminde, Kyoto Protokolü sürecinden, geliştirdiği CDM (temiz kalkınma mekanizması projeleri) ile en karlı çıkan ülke oldu. Keza, Hindistan, Brezilya ve Meksika gelişmekte olan ülke olmaları sebebiyle karbon indiriminden muaf tutuluyorlar.

    Bugüne kadar Türkiye’nin karbon salımı nasıl bir trend izledi? Bundan sonra ne yapmamız gerekiyor?
    2006 yılı verilerine göre Türkiye’nin toplam sera gazı miktarı 332 milyon ton CO2 eşdeğeridir. 2006 yılı toplam sera gazı emisyonların % 77,8’i enerji sektöründen, %9,1’i atık sektöründen, %8,2 ‘si sanayi sektöründen kaynaklanmaktadır.

    2006 yılı kişi başı sera gazı emisyonu değeri 4.55 ton CO2 eşdeğerdir. Avrupa Birliği’ne üye 27 ülkenin 2006 yılı kişi başı sera gazı emisyon miktarı ortalaması ise 10.4 ton CO2 eşdeğeridir. Bu fark Türkiye’nin gelişmişlik düzeyini çok net ifade eder, Türkiye hala gelişmekte olan bir ülkedir.

    Ancak diğer taraftan Türkiye, 1990-2006 yılları arasında gerçekleştirdiği % 95 artış ile Ek I ülkeleri arasında en yüksek sera gazı emisyonu artış oranına sahip ülke olmuştur. Türkiye acil olarak sera gazı emisyonunu azaltmak üzere bir eylem planı oluşturmalı ve sera gazı emisyon artım hızını kontrol altına almalıdır.

    Peki sizce bu Protokol bize ne getirecek ya da götürecek? Özellikle ülkemizde var olan ve bundan sonra yapılacak her türlü yatırıma, sanayiye, tarıma ve enerji üretimine nasıl bir etkisi olacak?
    2012 sonuna kadar ekonomimize doğrudan negatif bir yansıması olmayacak. Çünkü bizi de ilgilendiren süreç 2012’den sonra başlayacak. Birkaç senaryo ön görülebilir:

  • 1. 2012 sonrası için Türkiye de yükümlülük alabilir yani emisyon azaltımı sözü verebilir. Bu durumda bazı sektörlerin ya emisyonlarını azaltmak için yatırım yapmaları gerekecek ya da fazla emisyonlarını silebilmek için karbon kredisi satın almaları gerekecek. Karbon kredisi işletmelerin bir tür işletme giderleri olacak. Klasik üretim, satış, pazarlama maliyeti üzerine bir de karbon emisyonu silme maliyeti gelecek. Emisyon indirimi bulunan ülkelerde şu anda enerji, çimento, demir-çelik, rafineri ve kağıt-sellülüz sektörlerinden yaklaşık 10.000 firma emisyonlarını düşürmeye çalışıyor; düşüremiyorsa da karbon kredisi borsasından kredi kullanarak bunu telafi ediyor. 2012 sonrasında aynı yükümlülüklerin alüminyum, denizcilik ve havacılık sektörlerine de gelmesi planlanıyor.
    2. Türkiye için bir geçiş dönemi tanımlanabilir. Bu dönemde Türkiye’de temiz enerji, enerji verimliliği, temiz üretim teknolojileri desteklenebilir ve ülkede düşük karbon ekonomisinin altyapısı sağlanabilir. Belirli bir geçiş dönemi sonrasında Türkiye ancak emisyon indirim yükümlülüğü alabilir. Ancak her halükarda düşük karbon ekonomisine yönelik yatırımlara başlanmalıdır.
    3. Gelişmekte olan ülkeler için özgün bir yapı oluşabilir. Türkiye sadece bir OECD ülkesi olması sebebiyle Çin’den ya da Hindistan’dan farklı değerlendirilmemelidir.

    Türkiye sera gazı emisyonlarını azaltmak için öncelikle neler yapmalıdır?
    • Yenilenebilir enerji yatırımlarına daha da ağırlık ve hız verilmelidir,
    • Sanayideki enerji kullanımı yoğunluğu azaltılmalıdır,
    • Konutlarda ve endüstriyel faaliyetlerde enerjinin verimli kullanımına yönelik yatırımlar yapılmalıdır,
    • Enerji verimliliği temel manifesto olmalıdır,
    • Fosil yakıt kullanımı azaltacak yönde politikalar oluşturulmalıdır,
    • Daha temiz teknolojiler kullanılmalıdır,
    • Bu konuda sade vatandaş düzeyinde duyarlılığı artırmalıdır,
    • Türkiye’de firmalar karbon ayakizlerini ölçmeye başlamalıdırlar.

  • Son dönemde özellikle çok fazla termik santral yatırımı gündemde. Bu konuda Kyoto Protokolü’nün getirdiği kıstaslar /engeller var mı?
    Türkiye için şu anda bir kıstas ya da engel yok. Ancak bu tür yatırımlar çok uzun soluklu bir vizyonla ele alınan yüksek maliyetli projelerdir. Şu anda emisyon indirimi taahhüt eden ülkelerde termik santralden enerji üreten firmalar emisyon fazlalarını kredi alarak telafi etmek zorundadır. Fosil kaynaklara bağlı enerji üreten sektörler en fazla karbon salımı yapan sektörlerdir. Dolayısıyla şu anda Türkiye’de termik santral kuran girişimcilerin karbon telafi giderini de bir işletme maliyeti gibi dikkate almaları gerekir. Sadece yatırımların değil, bu yatırımları finanse eden bankaların da, finansman kararını verirken bu durumun farkında olması gerekir. Ödenecek karbon kredisini de düştükten sonra proje pozitif bir nakit akımı veriyor mu, proje konusu yatırımda düşük karbon emisyonlu teknolojiler kullanılıyor mu gibi. Dolayısıyla enerji sektörü-sera gazı ilişkisi Türkiye karbon pazarının şekillenmesinde önemli bir fonksiyona sahip olacaktır.

    Kyoto Sözleşmesi’nin kısaca tarihçesinden bahsedebilir misiniz?
    Küresel Milat: Sera gazlarının küresel bir sorun olduğu ilk kez 1992 tarihinde Rio de Janerio’da yapılan Birleşmiş Milletler Toplantısı’nda gündeme gelmiştir. 1994 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) imzalanmıştır. Sera gazından kaynaklı iklim değişikliğini önlemek için taraflar antlaşmaya varmıştır.

    Kyoto Protokolü ise 1997 yılında Japonya’da, 3. BM İklim Değişikliği Paneli (Conference of the Parties-3) görüşmeleri sırasında imzalanarak, sera gazı emisyonunun azaltılması sözleşmeye bağlanmıştır. Kyoto Protokolü’nün uygulaması, Rusya’nın da katılımıyla 16 Şubat 2005 tarihinde başlamıştır. 2005-2008 yılları arasında I. Dönem tamamlanmıştır. Emisyon indirimi 2008—2012 yılları arası II. Dönem için geçerlidir.

    Kyoto Protokolü 2012’de bitiyor. Bundan sonrasında sürecin devamlılığı için yapılması planlanan şeyler var mı?
    Tabi ki var, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Paneli tarafından yürütülüyor. Bu bağlamdaki en kapsamlı son organizasyon Aralık 2008 de gerçekleştirilen Poznan Toplantısı’ydı. Toplantı, devam eden ekonomik krizin gölgesinde geçti. Burada özellikle Amerika’nın ileriye yönelik nasıl bir eylem planı olacağı çok net bilinmediği için çok açık bir sonuca varılamadı. Ancak Avrupa Birliği, kendi içinde aldığı 2012-2020 arası %20’lik emisyon indirim kararıyla ilgili olarak, birkaç üye ülkenin muhalefetine rağmen çok kararlı bir duruş sergiledi.

  • 2012 sonrasına ilişkin beklentilerin Kopenhag’da netleşmesi bekleniyor. Barack Obama’nın seçim hedefleri arasında ABD sera gazı emisyonlarını 2050 yılına kadar %50 azaltmak vardı. Hükümet programında çok kararlı duruş sergiliyor. İklim değişikliği konusunda Amerika ve Çin’in göstereceği tutumun 2012 sonrasının şekillenmesinde çok önem taşıdığı kanaatindeyim.

    2012 sonrasının nasıl oluşacağını, ne tür mekanizmalar oluşturulacağını ve şu andaki duruma göre hangi araçların değişeceğini ise kimse bilmiyor. Ancak şu anda sadece 6 sektör ile sınırlı olarak %5,2 azaltma hedefi varken, karbon indirimine konu sektör sayısının ve düşürülmesi gereken emisyon miktarının en az 4 kat artacağı dikkate alınırsa, bu hedeflere ulaşabilmek için mutlaka yeni enstrümanların tasarlanması gerekiyor. İçinde bulunduğumuz ekonomiz kriz, 2012 hedefini biraz uzatabilir, mevcut sistem 2013-2014 yılına kadar devam edebilir. Çünkü bu konjonktürde, ülkeler sanayi üzerindeki yükümlülüklerini azaltarak idame etmelerini sağlamaya çalışırken, 2012 sonrası için ilave taahhütlerin gelmesinden de çekinmektedirler. Çok net söyleyebilirim ki, henüz kimse nelerin olacağını bilmiyor; bekleyip göreceğiz.

    Kyoto Protokolü’nü imzalamış ülkelerde bugüne kadar nelerin değiştiğinden söz edilebilir?
    En önemli kazanç bence bu konuya olan duyarlılığın artması. Sadece kurumlar, organizasyonlar değil, sade bireylerler de konuya dahil oluyorlar. Kamuoyu bu konuda bilinçleniyor; bu konuda duyarlı olan firmalar daha öne çıkıyor. Firmalar sosyal sorumluluk kapsamında karbon ayakizlerini azaltmak için stratejiler geliştiriyorlar. Mesela bir uçak seyahati yaparken, bu uçuştan oluşacak karbon emisyonunu telafi etme seçenekleri sunuluyor, ya da bir mağazada alışveriş yaparken aldığınız ürünün karbon ayakizini görebiliyorsunuz.

    Mesela artık bu ülkelerdeki insanlar başka ülkelerden uçak kargosu ile gelen sebze ve meyvaları tüketmemeye çalışıyorlar. Geçenlerde Londra’da yaşayan yabancı arkadaşım bana bir itirafta bulundu; birçok sebze ve meyveyi artık mevsimi dışında almadığını ve böylece sera gazını azaltmak için küçük de olsa ödünler verdiği için kendini çok iyi hissettiğinden bahsetti. Ancak “avokadodan vazgeçemediğinden” hayıflandı. Çok basit görülebilir, ancak kişi bazındaki bu duyarlılıktan ben çok etkilendim.

  • Biz TSKB olarak karbon ayakizimizi 2006 yılından beri hesaplıyoruz, ben bizden başka karbon emisyonunu hesaplayan başka bir kurum duymadım

    Net olarak sorunuza dönecek olursam; imzalayan ülkeler, ülkenin, kurumların, kişilerin karbon ayakizlerini ve envanterlerini azaltmak yönünde sistematik planlar ve bağlayıcı düzenlemeler yaparak bunları uyguluyorlar. Özetle, iklim değişikliği konusu global bir konu ve çözümünde global olması gerekiyor. Kıta, ülke ve sınır gözetmeden herkesin iklim değişikliğini önlemek üzere sürece dahil olması gerekiyor.

    Kyoto Protokolü’nün küresel ısınmanın engellenmesine etkisinden ne kadar bahsedilebilir? Tek başına bu sözleşme yeterli olacak mı?
    Olması umut ediliyor. Tek cümleyle, küresel ısınma, insan tarafından atmosfere verilen gazların sera etkisi yaratması sonucunda, dünya atmosferi ve okyanuslarının ortalama sıcaklıklarında belirlenen artışa verilen isimdir. Dünya'nın atmosfere yakın yüzeyinin ortalama sıcaklığı 20. yüzyılda 0.6 (± 0.2)°C artmıştır. Mevcut sera gazı 430 ppm CO2’dir; bu miktar her yıl 2 ppm CO2 artmaktadır. Kyoto Protokolü ile amaçlanan sera gazı salınımı artış hızını durdurmaktır.

    Çevreci Bankacılığı ile tanınan ve çevre dostu yatırımlara destek vermeye özen gösteren TSKB’nin Kyoto Protokolü’nün imzalanması konusunda görüşü nedir? Bundan sonra vereceği kredileri belirlerken kullandığı kritere bir etkisi olacak mı?

    TSKB, sürdürülebilir bankacılık kapsamında yenilenebilir enerji, enerji verimliliği gibi iklim değişikliği üzerine pozitif etkileri olan yatırımları finanse etmeye devam edecektir. Böylelikle Türkiye’nin sera gazı salınımını düşürmeye yardımcı oluyoruz.

    Düşük karbon ekonomisinin yaratılmasına katkı da bulunmak temel stratejimiz olmaya devam edecektir. Türkiye’nin Kyoto Protokolü sonrasında alacağı sorumluluğu yakından izliyoruz. Çünkü bu konu bizim çalıştığımız sektörleri ve firmaların projeksiyonlarını da etkileyecektir. İklim değişikliği konusu ülke, sınır tanımıyor, dünyanın bir ucundaki etki hepimizi ilgilendiriyor.

    Söyleşi için çok teşekkürler...

Çocuklar İçin

Keşfet ? Öyküler Kitap Kurdu