YUKARI

Haberler

Eklenme Tarihi: 14 Şubat 2008

Göksu Yangını ve Doğal Hayat Tehlikesi

  • Göksu Deltası yandı; Kızılırmak, Manyas, Sultansazlığı gibi dünya çapında öneme sahip alanlar geçen yıl kuraklık nedeniyle kurudu ve şimdi kış gelince de don başladı. NTVMSNBC, Türkiye’de doğal hayat tehlikesini mercek altına aldı.
        

    13.02.2008 NTVMSNBC

    İSTANBUL - Ramsar Sözleşmesi’yle koruma altında olan Göksu Deltası’nda önceki gün bilinmeyen bir nedenle yangın çıktı. Gece çıkan yangın, arazi şartlarının uygun olmaması nedeniyle sabaha karşı söndürülebildi. Deniz kaplumbağalarının önemli bir konaklama alanı olan, 332 kuş türünün yanında 6’sı endemik, 38’i de kırmızı listede olan önemli bitki türlerini barındıran deltadaki yangının zararı henüz resmen açıklanmadı. Yetkililer, “Kuşlar kuluçkada değildi, uçup gittiler” diyor ama, çevreci örgütlere göre buna inanmak güç. Zarar gören hayvanların sayısı kesin olarak bilinmiyor; yaklaşık 2 hektar alanın yanması sonucu ekosistemin onarılmaz bir şekilde bozulduğu belirtiliyor. Yangından sonra bölgeye giderek inceleme yapan DSP Genel Başkan Yardımcıları Hasan Macit ve Osman Kılıç da, büyük zarar gözlediklerini açıkladılar. Gözlemlerini rapor haline getirecek olan milletvekilleri, Ramsar Sözleşmesi’ne göre avlanma yasağına rağmen, bölgede boş fiyetler gördüklerini belirterek denetim zaafiyetinden de söz ettiler.

    İran’ın Ramsar kentinde 1971 yılında imzalanan ve kentin adıyla anılan sözleşme, sulak alan eko sisteminin dünya çapında koruma altına alınmasını amaçlayan tek uluslararası sözleşme niteliğinde. 90’dan fazla ülkenin imzaladığı sözleşmeye 1994 yılında taraf olan Türkiye’de Göksu Deltası, Seyfe Gölü, Burdur Gölü, Sultan Sazlığı, Manyas Gölü, Kızılırmak Deltası, Uluabat Gölü, Gediz Deltası, Akyatan Gölü Ramsar alanı ilan edildi. Ve bugün tüm bu alanlar yok olma yolunda.

    Doğal Hayatı Koruma Derneği (DHKD) Başkanı Neriman Özhatay, TBMM’de yaptığı sunumda 1950’den günümüze Marmara Denizi büyüklüğünde doğal sulak alanın kuruduğunu açıkladı. WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) de son raporunda, sulak alanlardaki kirlenmeyi ortaya koydu.

    Aslında Türkiye, son 15 yılda sulak alanları korumak için hukuki ve kurumsal anlamda önemli ilerlemeler kaydetti. 1993 yılında Başbakanlık genelgesi yayınlandı, 1994 yılında Ramsar Sözleşmesi’ne imza atıldı. 1998’de Ulusal Sulak Alan Stratejisi yayınlandı. 2002’de Çevre Bakanlığı tarafından Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği çıkarıldı. Ancak tüm bu gelişmeler sulak alanların tükenişini durduramadı.

    Mikro klima artık ısıtmıyor

    Sulak alanların en temel özelliği, bulundukları bölgenin en çukur yerinde veya en alt noktasında yer almaları. Bu özellikleri nedeniyle her türlü sanayi, yerleşim alanı ve tarımsal faaliyet atıkları en son sulak alanlarda toplanıyor.

    Dünyadaki karbon oranının yüzde 40’ını muhafaza eden sulak alanların kuruması veya tarım alanına dönüştürülmesi halinde, büyük miktarda karbondioksit açığa çıkarıyor.

    Sulak alanlar aynı zamanda, yeraltı sularını besleyerek veya boşaltarak, taban suyunu engelleyerek, sel sularını depolayarak, taşkınları kontrol ederek, kıyılarda deniz suyunun girişini önleyerek bulundukları bölgenin su rejimini düzenliyor.

    Uzmanlara göre, özellikle İç Anadolu’da son yıllarda görülen don olaylarının temel sebebi bölgedeki sulak alanların küçülmesi veya tamamen kuruması. Sulak alanların sağladığı mikro klima etkisi ortadan kalktığı için son dönemde don ve sel gibi olaylarda artış yaşandı.

    Sulak alanların son raporu

    WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü nedeniyle “Türkiye’nin 12 Ramsar Alanı Değerlendirme Raporu” yayınladı. Resmi kurumlar ve yöre halkıyla görüşülerek Gediz Deltası, Manyas (Kuş) Gölü, Burdur Gölü, Sultansazlığı, Seyfe Gölü, Göksu Deltası, Kızılırmak Deltası, Uluabat Gölü, Akyatan Lagünü, Yumurtalık Lagünü, Meke Maarı ve Kızören Obruğu’nun son durumu gözler önüne serildi.

    Rapora göre, Türkiye’de son 40 yılda yaklaşık 1.300.000 hektar sulak alan; kurutma, doldurma, su sistemlerine müdahaleler ve kirlilik nedeniyle ekolojik ve ekonomik özelliğini yitirdi. Bu oran, Türkiye’nin sulak alanlarının yarısını son 40 yılda kaybettiğini ortaya koyuyor.

    Uluslararası öneme sahip 12 sulak alan, aşırı tarımsal sulama, yeraltı sularının kaçak kullanımı, tarımdan dönen suların yarattığı kimyasal kirlilik, arıtılmadan sulak alanlara verilen sanayi ve evsel kaynaklı kirlilik gibi nedenlerle tehdit altında.

    ‘İçilecek’ sular kirlendi

    Kızılırmak Deltası (İç Anadolu)
    En önemli sorun endüstriyel, evsel ve tarımsal kaynaklı kirlilik. Deltanın yüzde 50’den fazlası tarım arazisi olarak kullanılıyor. Normalde 0.02 miligram litre olması gereken amonyak değeri Kızılırmak’ın bölgeye giriş yaptığı yerde 0.117 miligram litre. Yani, sulak alana giriş yapan su hali hazırda kirli. Deltada bulunan yerleşim merkezlerinin hiç birinde kanalizasyon arıtma sistemi bulunmuyor. Yapılaşma ve kum çıkarımı diğer önemli sorunlar olarak göze çarpıyor.

    Sultansazlığı (Kayseri)
    Bilinçsiz ve aşırı tarımsal su çekimi nedeniyle bugün gelinen noktada sazlıkları besleyen su neredeyse bitmek üzere. Bölgenin iklimi sertleşti, sulak alana bağlı sazcılık gibi ekonomik faaliyetler azaldı.

    Akyatan Lagünü (Adana)
    Türkiye’nin en büyük lagünü olan ve en büyük kumullarını barındıran Akyatan Lagünü’ne drenaj kanallarıyla tarım ilacı, gübre ve alüvyon taşınıyor. Üst kesimlerdeki tarım alanlarının yerleşime ve sanayiye açılması, hızlı nüfus artışı ve yoğun göç deltadaki doğal alanlar üzerindeki baskının artmasına neden olurken, göl çevresindeki geçici sulak alanların tamamına yakını direne edilerek tarıma açıldı.

    Yumurtalık Lagünü (Adana)
    Barajlar yüzünden tatlı su girişi azaldı. Balıkçılar Yumurtalık Lagünü’nde avlanan balık miktarının son 10 yılda yüzde 30- 40 oranında azaldığını söylüyor.

    Gediz Deltası (Ege)
    Arıtılmadan bırakılan evsel ve sanayi kaynaklı atık sularla her gün daha da kirleniyor. Ayrıca deltada atık çamuru ve moloz depolanıyor.

    Uluabat Gölü (Bursa)
    Birçok usta fotoğrafçının çekim yaptığı Bursa’daki Uluabat Gölü, hem doğal güzelliği hem de temiz suyuyla ünlüydü. Göl, 20 yıl önce Bursa’nın içme suyu olarak düşünülüyordu. Ancak bugün tarımsal, endüstriyel ve evsel kullanım kıskacı altında. Ayrıca gölden pompalarla su çekiliyor ve göl çevresindeki 6.350 hektar tarım arazisi sulanıyor. Sığ bir göl olan Uluabat çevresinde yaşayanların en önemli geçim kaynağı balıkçılık ve balıkçılar göldeki kirlilikten ve suyun azalmasından doğrudan etkileniyor.

    Göksu Deltası (Mersin)
    Çıkan yangınla büyük zarar gören deltayı tarımsal, kentsel, endüstriyel ve evsel atıklar kaynaklı kirlilik, erozyon, kaçak kum alımı, kaçak avcılık, yazlık konut inşaatları tehdit ediyor.

    Kızören Obruğu (Konya)
    Su seviyesi son 30 yılda yeraltı suyunun aşırı kullanımı sonucunda 30 metre düştü.

    Konya Ovası'nda vahim tablo

    WWF’nin Konya Havzası’nda Yeraltı Suyu Seviyesinin Değişimi Araştırması; Selçuk Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd.Doç. Dr. Güler Göçmez, DSİ IV. Bölge Müdürlüğü ve Konya Jeoloji Mühendisleri Odası’nın desteğiyle gerçekleştirildi.

    Belirlenen 100 gözlem kuyusunda 2006-2007 yılları boyunca her ay periyodik olarak seviye ölçümü yapıldı, yeraltı suyu seviyesinin değişimiyle suyun kimyasal kompozisyonundaki değişim tespit edildi. Yeraltı suyu seviyesinin değişimiyle ilgili elde edilen bulgular, önceki yılların verileriyle karşılaştırıldı.

    Sonuç; Konya, Çumra, Karapınar, Sultanhanı, Obruk ovaları’nda yıllık 615 milimetre emniyetli bir su rezervi bulunuyor. Ancak bu alanlardan yapılan fiili çekim 886 hekta metreküp. Yıllık 267 hekta metreküp fazla su çekimi yeraltı suyu seviyesinin düşmesine, rezervin gittikçe azalmasına neden oluyor.

    Konya Kapalı Havzası’nda yeraltı suyu seviyesi 2007 yılında 2006’dan iki kat daha fazla olarak 1-15 metre arasında düşüş gösterdi. Bölgede DSİ’nin tespit ettiği 25 bin kaçak su kuyusu bulunuyor.

    Manyas'tan kuşlar neden göçtü?

    Manyas Kuş Cenneti’nde yaşananları ise Kuş Araştırmaları Derneği Genel Koordinatörü Osman Erdem şu sözlerle anlattı:

    “1992 yılında Manyas sularını boşaltan Karadere üzerine regülatör yapıldı ve su seviyesi 1 metre kadar yükseltildi. 1998 yılına kadar süren yüksek su seviyesi Kuş Cenneti’nin bulunduğu alandaki kuşların üzerine yuva yaptığı söğütlerin tamamını kuruttu. 1998’ten itibaren su seviyesi eski doğal seviyesine indirildi ancak yaşanan kayıp büyüktü. 10 yıldır ekosistem kendini yenileyemedi. Gölün çevresindeki tavuk çiftliklerinden ve sanayi tesislerinden gelen atıklar doğrudan göl sularına karışıyor.”

    Tamamen kaybettiğimiz alanlar

    “Ekosistemi besleyen suların barajlarda tutulması, yönlerinin değiştirilmesi ve yeraltı suyunun aşırı kullanımıyla su rejimine müdahale edildi” diyen Kuş Araştırmaları Derneği Genel Koordinatörü Osman Erdem, sonuçları şöyle açıklıyor:

    “Özellikle Orta Anadolu’da birçok sulak alanı kaybettik. Ereğli sazlıkları, Eşmekaya gölü, Hotamış sazlıkları tamamen kaybettiğimiz alanlardan. Kırşehir Seyfe Gölü, Kayseri’deki Sultan Sazlığı gibi yerler ise son 10 yıldır kuru halde, zaman zaman çok az su birikiyor. Tuz gölü kaybetmek üzere olduğumuz alanlardan. Konya Meke gölü kurumak üzere. Konya Ovası’ndaki obrukların su seviyesinde 20 metreye kadar düşmeler var. Bu kötü gidişin tamamı aslında suyun yanlış ve aşırı kullanımından kaynaklanıyor.”

    Erdem’e göre, sadece Türkiye’nin değil bulunduğumuz bölgenin kuş varlığını tanımlamak için Tuz Gölü’nün çok büyük bir önemi var, çünkü kuşlar göl çevresinde yaşıyor ve Türkiye Tuz Gölü’nü kaybetmek üzere.

    Suyu az tüketen bitki türleri, damla sulama

    Erdem, suyun aşırı kullanımını engellemek için özellikle Orta Anadolu’da suyu tasarruflu kullanmanın yollarını geliştirmeyi öneriyor. Erdem’e göre, suyu daha az tüketen bitki türleri tercih edilebilir ve damla sulama sistemi kullanılabilir.

    Erdem, “Sulak alanları kurtarmanın en önemli yolu, sulak alanların kuruması veya kirlenmesiyle hayatımızın ne kadar çok değişeceğine bireylerin ikna olmasıdır. İnsanları eğitimle ikna edebilirsiniz” diye konuşuyor.

    http://www.ntvmsnbc.com/news/435497.asp    

Çocuklar İçin

Keşfet ? Öyküler Kitap Kurdu