YUKARI

Haberler

Eklenme Tarihi: 23 Temmuz 2010

Bir Dereye 32 HES Olur mu?

  • 19.07.2010 Aksiyon
     
    Gün geçmiyor ki derelere kurulan hidroelektrik santralleri (HES) ile ilgili bir haber çıkmasın. Proje sayısı 1600’ü bulan HES’ler enerjiye ihtiyacı olan Türkiye için yeni bir kaynak mı? Yoksa derelerde canlı hayatını katleden yapılar mı? 

    Su, yatağında akarken, çevresinde kendisine bağımlı bir hayat şekillendiriyor. Dağlardan taşıdığı besinlerle yatağını, deltasını, son olarak denizle buluştuğu noktada deniz canlılarını besliyor. Bu durum, mikroorganizmadan insana kadar her canlı için geçerli. O yörenin ikliminden yetişecek zirai mahsullere, bitkilere, hayvanlara, mimariye kadar her şey su ile ‘etle tırnak’ gibi birbirine bağlı. Tıpkı vücudumuzdaki kan damarları gibi akarsular. Bugünlerde Anadolu’nun dört bir yanındaki akarsularda hummalı bir faaliyet var. Hemen her dere üzerinde çok sayıda, teknik tabirle ‘nehir tipi (barajsız) hidroelektrik santraller inşa ediliyor.

    Kısaca ‘HES’ diyor çevreciler onlara. Daha çok dere diyebileceğimiz küçük akarsulardan elektrik üretmeye yarayan tesisler bunlar. HES’lerde su, çökelme havuzuna alındıktan sonra yönü değiştirilerek tünel, boru veya kanalla düşüş yaptırılıyor. Türbin vasıtasıyla enerji üretiliyor. Bu sırada akarsuyun tabii mecrası değiştiriliyor. İşte, ekosisteme verilen zarar bu noktada ortaya çıkıyor. Eğer bypass edilen bölüme yeterli su verilmezse, bu suya ihtiyacı olan canlılarda onarılması zor yaralar açılıyor. Hatta ölümler meydana geliyor.

    Peki, HES’lere neden ihtiyaç duyuluyor? Yıllarca akarsularımızın boşa aktığı yönünde açıklamalar ve haberler yapıldı durdu. ‘Su akar, Türk bakar’ sözünü duymayan kalmadı.

    Yapılan bilimsel tespitlere göre, Türkiye’nin kullanılabilir su potansiyeli yılda 112 milyar metreküp. Bunun 98 milyar metreküpü yer üstü, 14 milyar metreküpü de yer altı suyu. Hâlihazırda bunun 40 milyar metreküpü (yüzde 36’sı) barajlar ve su yapıları vasıtasıyla kullanılmakta.

    İSKİ ve DSİ Genel Müdürlüğü’nden gelen Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu başta olmak üzere onun gibi düşünenler gelecekteki ihtiyaçların karşılanması için geri kalan yüzde 64 için yatırım yapmanın şart olduğu görüşünü savunuyor. Bu amaçla 2003’te Su Kullanım Hakkı Anlaşması (SKHA) için bir yönetmelik hazırlayan hükümet, 2007’de satış sözleşmelerini imzalamaya başladı. Bu arada 2011’e kadar 5,5 avro/cent fiyat garantisi verildi. Her gün sayısı artmakla birlikte yurt sathında 2 binin üzerinde başvuru alındı. 2009 sonu itibarıyla 187 HES işletme halinde. Mayıs 2010 verilerine göre de inşaatı devam eden 145, proje aşamasında da 1576 HES bulunuyor. Planlama aşamasındaki 325 santrali de ilave ettiğimizde ülke genelindeki sayı 2 bin 46’ya yükseliyor.İllere göre HES inşaatı sayısı şöyle:  “Trabzon 41, Artvin 25, Rize 23, Giresun 12.

    Gıdadan tıbbi malzeme satan şirketlere, hatta spor kulüplerine kadar çok sayıda tüzel kişiliğin, ‘benim de bir HES’im olsun’ diyerek bu işe kalkıştığı görülüyor.

    Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından bugüne kadar büyük çaplı projelerden 46’sı için Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) olumlu raporu verildi. 120 civarında projenin de ÇED incelemesinin sürdüğü ifade ediliyor. Küçük kapasiteli projelere İl Çevre Orman Müdürlüklerince ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararı verildiği için bu statüdeki projelerin sayısı bilinmiyor. 

    Bu arada, ‘çantacılar’ olarak tabir edilen lisans simsarları da türedi. Bu şirketler yatırıma niyetleri olmadıkları halde elde ettikleri lisansları satmaya ya da aracılık yaparak pastadan pay kapmaya çalışıyor. Yapılan inşaatlarda iş kazalarının yoğunlaşması dikkat çekiyor. Planlanan santraller yapıldığında kurulu güçleri 23 bin megavat olacak. Yapımı planlanan projelerin maliyetinin 35 milyar dolar olması bekleniyor.

    Tüm bu gelişmeler yaşanırken çevre endişesiyle itirazlar da yükselmeye başladı. Mahalli çapta mücadele eden dernekler bir araya gelerek Türkiye Su Meclisi’ni kurdu. Meclis, ‘Bir ampul kaç balıkla yanar?”, “Ayda su bulundu” başlıklarıyla tam sayfa gazete ilanları verdi. İlanlarda konuyla ilgili bilgilendirme yapıldı. Diğer bir birliktelik de Derelerin Kardeşliği Platformu. Bu platforma 80 yerel dernek üye. Platformun Dönem Sözcüsü Ömer Şan, yargı yoluyla inşaatlarını durdurdukları bazı firmaların isim değiştirerek yeniden izin aldıklarına dikkat çekiyor. Bu firmalardan birini inceleyen Şan, şirketin çoğunluk hisselerinin İspanyollara ait olduğunu görmüş. Bazı Türk yatırımcıların HES projelerini yabancılara devrettiği iddia ediliyor.

     Anadolu toprakları yarı kurak (subtropikal) bir iklime sahip. Dereler, derin vadilerde düzensiz bir şekilde akıyor. Durum böyle olunca da suyun etrafında bu kaynağa bağımlı bir hayat döngüsü oluşuyor. Yapılan ve yapılacak HES’ler sebebiyle akarsuların yatağının kilometrelerce değişmesi, su çevresinde oluşan ekosistemi olumsuz etkiliyor.  

    Buradaki kritik soru şu? Yatağa ne kadar su bırakılırsa buradaki doğal hayat zarar görmez? Bu konuda dünyada en itibar edilen çalışma, Tennant Metodu. Bu metot, dere yatağına bırakılan su miktarına göre koruma derecelerini şöyle sınıflandırıyor: Yüzde 60 ve üstü mükemmel, yüzde 40-60 iyi, yüzde 30-40 orta, yüzde 20-25 zayıf, yüzde 10 kötü. Türkiye’nin birçok yerindeki HES’lerde yüzde 10 yeterli bir oran olarak kabul edildi. Yani durum kötü…

    Nitekim, özellikle Karadeniz Bölgesi’ndeki HES’lerle ilgili yürütmeyi durdurma kararı veren mahkemeler, bilimsel olarak tayin edilmiş bir can suyu bırakılmamasını gerekçe olarak gösterdi. Bugüne kadar yapımı devam eden 145 HES’e karşı 65 dava açıldı. Bunlardan 34’ünde mahkemeler inşaatın karara kadar durdurulması anlamına gelen ‘yürütmeyi durdurma’ ya da iptal kararı verdi.

    Binlerce proje alanı içinde en fazla tartışılan vadiler Artvin Macahel, Part, Rize Salarha, İkizdere, Şenöz, Güneysu, Hemşin, Trabzon Çamlıhemşin, Fındıklı, Solaklı Muğla Yuvarlak Çay ve Erzurum Tortum… Solaklı’da bir dere üzerinde 32, İkizdere’de 26 HES başvurusu oldu.

    Macahel, Artvin’in Borçka ilçesine bağlı bir vadi. 6 köyden (Camili, Düzenli, Efeler, Kayalar, Maral, Uğur) oluşan coğrafi bir bölge. Gürcistan sınırındaki yörede anıt ağaçlar yükseliyor. Yamaçlardan süzülerek gelen sular küçük şelaleler ortaya çıkarıyor. Tabanda ise büyük bir akarsuya dönüşüyor. Etrafına bereket saçarak denize doğru yolculuğuna başlıyor. Macahel’de bitki (flora) ve hayvan (fauna) toplulukları öyle fazla ve o bölgeye özel ki Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO) tarafından Türkiye’nin tek ‘Biyosfer Rezerv Alanı’ ilan edildi. Ancak sahanın bu özelliği dikkate alınmadan şu an için 8 adet HES için lisans verildi.

    Yörede planlanan HES’lerden birinin inşaatı başladı. Efeler deresindeki regülatöre ulaşımı sağlayacak yol için hafriyat yapıldı ancak yöre halkının yaptığı başvurular sonucu çalışmalara ara verildi. Düzenli’deki HES’le ilgili olarak da Artvin Valiliği’ne çok sayıda dilekçe verilmiş.

    Macahel Vakfı Başkanı Bahattin Sarı, yörelerindeki HES’lerin havza bazında bir planlama yapılmadan, canlı hayatın devamı için ayrılacak su miktarı belirlenmeden inşa edilmek istendiğini söylüyor. UNESCO tarafından biyolojik rezerv alanı ilan edilen bölgede eko turizm ve organik tarım halka yeni bir gelir kaynağı olmuş. Sarı’nın verdiği bilgilere göre, yöre yaklaşık 27 bin hektar. Bunun yaklaşık 17 bini orman. Kalan kısım yayla ve yerleşim birimleri. Planlanan HES’lerin tamamı orman içinde. HES’lerin inşaatı sırasında çok ciddi miktarda hafriyat çıktığına dikkat çeken Bahattin Sarı, ayrıca anıt ağaç niteliğinde olan ladin, köknar ve çam ormanlarının talan edileceği görüşünde. Yöredeki projeler tamamlandığında 2.5 ila 5 metre çapında 85 km’lik tünel yapılarak dereler bu yapıların içinde akacak. Başkan Sarı, Macahel’deki HES projelerine tamamen karşı değil. Yörede, sınırlı sayıda küçük kapasiteli HES kurulabileceği görüşünde.

    Çok değil, daha bir yıl önce Bakanlar Kurulu kararıyla turizm vadisi ilan edilen İkizdere’de 26 HES yapılması planlanıyor. Dağdan denize doğru sıralarsak Arı 1, Arı 2, Selin 1 ve Selin 2 için ÇED ve izin süreçleri devam ediyor. Cevizlik ve Dereköy’de ise inşaat sona yaklaşıyor. Buradaki santrallerde su, vadinin yan duvarına tünel açılarak dağın içine alınıyor. Dağın içinde dereye paralel olarak alt kodlara doğru düşürülen su, daha sonra tekrar dere yatağına veriliyor. Bu arada suyun neredeyse yüzde 90’ı tünel içinden akacak. Eğer İkizdere’deki tüm projeler hayata geçerse 80 kilometrelik İkizdere’nin yaklaşık 60 kilometresi tünel içine alınacak. Vadi güzergâhı boyunca gezdiğimiz Rize-İkizdere yolu tamamen bozulmuş durumda. Bir metre tünel kazılmasından yaklaşık 30 ton hafriyat çıkıyor. Bu hafriyatlarla dere yataklarının gelişigüzel doldurulduğu gözleniyor. Bu arada Rize İdare Mahkemesi, İkizdere’de inşa edilen santrallere karşı Türkiye’deki tüm hatalı projeler için emsal oluşturacak bir karar verdi. Daha önce HES projesinin iptali için açılan davada yürütmeyi durdurma kararı veren mahkeme, son olarak da ‘’gerekçeli yürütmeyi durdurma’’ kararını açıkladı. Son karar, oluşturulan ikinci bilirkişi heyetinin görüşlerine dayandırıldı.

    Mahkemece önce durdurulan Cevizlik HES’te ise dereye bırakılacak su miktarı yargı sürecinde saniyede 150 litreden 2800 litreye çıktı. Ancak HES işletmeye alındığı ilk gün, İkizdere’nin 8.5 kilometrelik bölümü kurudu. Üstelik bu yaz, mevsim normallerinden daha çok yağışlı geçmesine rağmen…

    İkizdere Derneği Başkanı Kadem Ekşi, mahkemenin yürütmeyi durdurma kararında, projenin uygulanmasında havza bütünlüğüne bakılması ve vadide bulunan endemik türlerin korunması gereğine vurgu yaptığına dikkat çekiyor. Ekşi, “Mahkeme, verdiği kararla, çevrenin ve suyun korunması adına haklılığımızı ortaya koydu. Verilen karar, İkizdere Vadisi adına tarihi bir karardır. Bölgede havza planlamasının yapılması gerektiği ortaya çıkmıştır.” diyor.                 

    Türkiye Su Meclisi Yürütme Kurulu üyesi avukat Yakup Şekip Okumuşoğlu da kararın nehir tipi HES projelerinin tamamı için emsal olduğu görüşünde. Çünkü bu kararda; planlama aşamasında eksik işleyen süreç, uygulamadaki yanlışlıklar, ÇED yönetmeliği ile eksik olan mevzuat düzenlemelerini içeriyor.

    Okumuşoğlu, şunları söylüyor: “Mahkeme, aynı su havzası üzerinde birden çok projenin planlanması durumunda bunun idarece plana bağlanması ve çevrenin tüm unsurlarıyla ne düzeyde etkileneceğine dair kuvvetli tahminlerin yapıldığı bir çalışmanın gerektiği dile getirildi. Diğer tüm çevre davalara emsal olabilecek değerlendirmeleri içeren bu kararla Dereköy Regülâtörü ve Demirkapı HES için mahkeme, yürütmeyi durdurma kararı vermiştir.’’ 

    Kışı çadırda geçirip HES’i önlediler

    Anadolu sathındaki onlarca HES mücadelesinde başarıya ulaşanlar da bulunuyor. Bunlardan biri Dalyan Yuvarlak Çay’da gerçekleşti. Yuvarlak Çay, Sandras dağlarının eteklerinden doğuyor ve Beyobası beldesi ile 7 köyden geçerek Köyceğiz Gölü’ne dökülüyor. Bir holding, Beyobası yakınlarında küçük bir HES (3.4 Megawat) yapmak için harekete geçti. Çevre ve Orman Bakanlığı, HES için toplam 138 bin metrekare ormanlık alanda 2055’e kadar izin verdi. Daha önce bir su şişeleme fabrikası yapımına olumsuz görüş bildiren Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı, bu sefer HES yapımında bir sakınca görmedi. Kurum daha önce, bölgenin Köyceğiz-Dalyan Biyolojik Çeşitlilik Yönetim Planı Projesi kapsamında kaldığını savunmuştu. Ayrıca Yuvarlak Çay’da ‘Su Samuru Koruma ve İzleme Projesi’ yürütülüyordu.

    Yuvarlak Çay’daki HES ile ilgili olarak hazırlanan teknik raporda Ege Üniversitesi’nden Prof. Dr. Süleyman Balık, 2,5 kilometrelik bölümde suyun kanala alınacağını ve derenin bu bölümünde su azalması olacağına dikkat çekti. En az 0,5 metreküp/saniye su verilmesi halinde ve yıl boyunca bu miktarın garanti edilmesi halinde herhangi bir çevresel problem olmayacağını savundu. Rapor, ilgili bilim dallarından 6 akademisyen tarafından hazırlandı. Balık türüne rastlanılmadığı ifade ediliyordu ancak akarsuda balık avcılığı yapılıyordu.

    Holding ilk olarak inşaat faaliyeti için yol açmak amacıyla daha önce anıt ağaç olarak tespit edilmiş 30 ağaçtan 10’unu kestirdi. Her yıl yüz binlerce yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği yöredeki köylüler, HES yapılmaması için yaklaşık 5 ay nöbet tuttu.  Bu direniş çadırlarda, anıt ağaçların kesilmesini ve inşaatın başlamasını engellemek amacıyla gerçekleştirildi. Köylüler nöbetleşe olarak kışı çadırda geçirdi. İnançla direnen köylüler, sonunda istediklerini aldı. İnşaatı yapacak olan holding, hisselerinin halka arzı ile eş zamanlı olarak HES projesinden vazgeçtiğini açıkladı.

    Köylülerin avukatı Berna Babaoğlu Ulutaş’a göre Yuvarlak Çay’da,   alternatif turizm, sığla ağaçları, su samuru ve değerli balık türleri kurtuldu.

    Devlet Su İşleri, HES’lere karşı çıkışlara cevap vermek amacıyla ‘Hidroelektrik Enerji Çevrenin Dostu, Kalkınmanın Lokomotifi’ başlıklı bir sunum hazırladı. Bu sunumda hidroelektrik enerjinin düşük maliyeti ve çevre dostu olduğu savunuluyor. HES’lerin, fosil yakıtların zararlarını azalttığı vurgulanarak tüm yatırımlar tamamlandığında 9 Atatürk Barajı kadar (80 milyar kw/h)  enerji üretileceği belirtiliyor. Bu üretimin maddi değeri 10 milyar dolar olacak. Sunumda ayrıca, bilimsel esaslara göre derelere su bırakıldığı ifade ediliyor.

    HES’in yararları  Çalışırken atığa ve çevre kirliliğine neden olmayan HES’ler enerji üretirler.  HES’ler çevreyle uyumlu, temiz, yenilenebilir, yüksek verimli (yüzde 90’ın üzerinde), yakıt gideri olmayan, uzun ömürlü (200 yıl), yatırımı geri ödeme süresi kısa (5-10 yıl), işletme gideri çok düşük (yaklaşık 0,2 cent/kwh), dışa bağımlı olmayan yerli bir kaynaktır.   Parasal olarak değerlendirilemeyen, ölçülemeyen sosyal, kültürel, istihdam ve ekonomik kalkınmaya yönelik faydalar sağlar.  Sel ve su taşkınlarını önleyerek can ve mal kayıplarını engeller.

    HES’in zararları  Kuruyan derelerin çevresindeki insanlarda çeşitli uyum problemleri ortaya çıkar.  Vadide dere boyu giden kara yollarının tesis gövdesi yüksekliğini aşması için virajlı yeni yolların yapımı gerekir ve yollar bir miktar uzar.  HES alanında kalan yerlerde bazı bitki ve hayvan türleri yok olabilir.  Uzun tünel, boru  ve kanallar sebebiyle yatakta yeterli miktarda su bırakılmayabilir. Ekolojik denge bozulabilir.  Malzeme sahaları ve atık tünel inşaatı malzeme alanları çevreye zarar verebilir.  Suyun azaldığı kesimlerde kalan yerlerde zirai gelir kaybı meydana gelir.

    Haberin sayfasına ulaşmak için tıklayın

Çocuklar İçin

Keşfet ? Öyküler Kitap Kurdu