03 Şubat. 2010 Çarşamba - ntvmsnbc
İstanbul Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. İlhan Talınlı anlatıyor... Plastiklerin çevreye verdiği zararlar neler? Plastik üretiminde, tüketiminde neler yapmalı?
Ayzen Atalay Durmuşoğlu
İstanbul Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. İlhan Talınlı’ya plastiklerin çevreye verdiği zararları sorduk... İşte Talınlı’nın cevapları:
Öncelik dünyadaki plastik politikasına bakmamız gerek. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana birçok alanda metal gibi maddelerin yerine geçmesiyle gerek ticari, gerekse teknolojik alanda plastikler bir “devrim” olarak nitelendirildiler.
Sonra bir takım avantajları dolayısıyla ve fiziksel, kimyasal özellikleri nedeniyle, yaşam döngüsü dediğimiz değerlendirme içinde çok büyük yeraldı. Yani poşetlerden tutunuz, çöp torbalarından tutunuz, bilgisayarlar, otomotiv parçalarında, mobilyada, tekstil endüstrisinde, su şişesinde, ambalaj malzemeleri yapımında, mutfak panellerinden tutunuz, inşaat malzemelerinde, izolasyon maddelerinde, yaşamımızın her alanına girdi....Bunlar genellikle dünyada, polietilen (PE), yüksek yoğunluklu polietilen (HDPE), düşük yoğunluklu polietilen (LDPE), polipropilen (PP), akrilik, polimerler, polistern (PS), poliüreten (PU), ABS, naylon, polivinilklorür (PVC), epoksi, fenolik, termoplastikler, poliesterler, polietilen terafitalat (TET) gibi ve benzeri bir sürü benzeri plastik madde polimerleri halinde üretildi. Petrokimya endüstrisinde üretiliyor genellikle, yani petrolün yan ürünlerinden üretilen sentetik malzemeler olarak düşünülüyor.
- Plastiklerin çevredeki zararları neler, nasıl uzaklaştırılmalı, ne yapılmalı?
Bu plastikler petrolü dışardan alan PETKİM den üretildikten başka, yurtdışından Romanya’dan özellikle kayıtdışı piyasalardan Türkiye’ye binlerce ton polimer giriyor. Bunlar yoğurt kapları oluyor, plastik şişeler oluyor.... Ve bunlar “atık” olmaya başladılar.
Başladılar dediğim, 40 yıldır başladılar. Plastik özellikleri dolayısıyla katı atık sınıfında uzaklaştırıyor. Yani çöpe atıyoruz biz bunları. Katı atıkların mezarı da kontrollü uzaklaştırılma alanı da “landfil” dediğimiz toprak alanları. Bunlar toprağa diğer çöplerle birlikte gömülüyorlar. Bu plastiklerin türleri farklı farklı da olsa, genel özellikleri, fiziksel kimyasal özellikleri dolayısıyla, toprakta doğada, yani ekolojinin doğal sistemleri içinde bozulmaları, biyolojik olarak, fiziksel olarak, kimyasal olarak bozulmaları en az 100 yıl alıyor.....
Biyolojik olarak da bu plastiklerin mikroorganizmalar tarafından dönüştürülmesi ve eski hallerine getirilmesi mümkün olmuyor. Plastikler ne, karbon, hidrojen, azotlu bileşikler... Bunların doğadaki doğal hallerine dönüşmelerinin hızı belirli makalelerden ve son yıllarda yapılan araştırmalardan ortaya çıktığına göre en az 100 yıl. Yani 100 yıl sonra gidip açıp bir plastik şişeyi bulabileceğiz... Bir bina yıkıldığında PVC camlar, hurdaya gittiğinde, bunlar da toprağa gömüldüğünde böyle olacak... Geriye bir tek şey kalıyor. Bunları yakmak...
Yakarız dediğinizde... Çevre mühendisliği biliminde katı atıkların yakılması bizim bilimimize göre son çaredir. Bir kere kül bırakacaktır. Bu plastikler için konuştuğumuza göre özellikle, polivinilklorürlü olanlar ve diğerleri hiç farketmez, yanma sırasında kontrollü bir yanma yapılmadığı zaman bacasından dioksin denilen, PCB’leri atmosfere bırakarak çok çok zehirli olan siyanürden çok daha zehirli olan bir gazla bizi karşı karşıya bırakacaklar. En büyük tehlike burada. Yakma bir çözüm değil.” Kontrollü yakarım, dioksin çıkmasını önlerim” diyenlerin çok büyük yatırımlar gerektiriyor.
- Peki “Plastik doğada kalsın ne yapalım..” dersiniz?
Buna karşı da, toprağın altında böyle bir malzemenin oradaki yüzyıl veya on yıl kalması demek, onun etkilerini doğuracak. Yani suyun geçirgenliğini azaltacak; ondan çözünen eser miktardaki bu organik maddeler, suları zehirleyecek; topraktaki canlı organizmaların yaşamını etkileyecek, onların adaptasyonunu etkileyecek.
Bunları sonuç olarak tahmin edilemez ölçüde büyük çevre tahbibatına ve çevresel kirlenme konusunda çok önemli malzemeler olarak görüyoruz.
Bu durumda en uygun plastik politikası şuna geliyor.
Mesela su şişelerinden bahsedersek, her insan 1.5 litre su içiyor, her gün bir su şişesi demek.. İçinde 40 gram plastik var. Çok da pahalı bir plastik bu.Polietilenterafitalat... Çünkü içine su koyacağınız bir plastiğin çok kaliteli bir plastik olması gerek. Onun güneş ışığından etkilenmemesi lazım, o suyu bir salgı vermemesi lazım... Hesaba geri dönersek, bir su şiseinde 40 gram plastik var. Her insan bir su şisesi atarsa dışarıya sizin katı atık, çöp hacminizin ne kadar büyüyeceğini.. Sonuç olarak ortalama bir rakamla binlerce ton plastiği her gün çöpe atıyoruz. Peki sadece boru ucunda insanlara içme suyu temin edebilseniz, çok kolay bir şeydir bu. İşin şiirsel tarafını söyliyeyim, Küçük Prense susuzluk gideren hap satmak isteyene Küçük Prens soruyor “Ne işe yarıyor bu?”... Satıcı “Yılda sana 53 dakika kazandırıyor. Bu haptan bi tane içince susuzluk falan duymuyorsun.” Küçük Prens de diyor ki “ 53 dakikam olsa ağır ağır bir çeşmeye doğru yürürdüm.”
- Plastik kartelleri nereye dayanıyor, petrol kartelelerinin politikasına uygun olarak, gidip şişelerden su içiyoruz.
Ortaya bütün dünyanın da bildiği ama ne hikmetse, uygulamadığı, “ Geri dönüşüm; Geri kazanım; Tekrar kullanım” dediğimiz bir sistem var. Katı atıklarda özellikle plastikler çöplerden ayrılırlar ve ayrıldıktan sonra geri dönüştürülürler. Bir de kaynağında ayırma var. Mesela damacanaları depozitoyla, su şişelerini çöpten ayırarak... Peki güneş yağı plastik şişesini nasıl ayıracaksınız? İçinde güneş yağı var. Pestisit, yani böcek ilacı konulmuş plastiği nasıl geri dönüştüreceksiniz, içinde tehlikeli bir madde var? Bu tür atıkların geri dönüşümünde çok önemli bir nokta var. Kaynağında ayırma. Bunu da sosyo-ekolojik olarak biz beceremiyoruz, o bilinçde bir toplum değiliz. Ve geri dönüşüm politikası plastikler için en kolay uygulanan bir formül haline geliyor. Bana göre bu da bir kandırmaca. Plastiğin ömrü uzatılıyor.
Yakarım diyenler var. Plastik çok güzel bir karbon değeri olduğu için bundan enerji üretirim diyenler var. Bu şekilde yönetimleri mümkün, bunun için de yasalar var. Geri dönüşüm yapacak firmalara lisanslar veriliyor. Yakma firmalarına ayrı lisanslar veriliyor. Belediyelere bunların ayrı toplanması için kaynaklar veriliyorlar. Böyle dev bir politikanın içinde suürüklenip gidiyorlar.
Şimdi onun yerine benim bir makalemde söylediğim bir politikayı da söyliyeyim. En uygun yönetim biçimi şu: Plastiğin doğada bozulma hızı yüzyıllar... O zaman hangi plastikleri hangi yaşam alanında en uzun süre kullanılabilirizi düşünüp ona göre modeller oluşturmamız gerek. İşte o zaman plastik kullanımını en iyi yönetmiş olursunuz.
Örneğin pencerelerdeki PVC’ler en zararlıları... O pencereler o yapı malzemelerinde 30-40 yıl kalabiliyorsa, yaşam döngüsünde en uzun süre kalacak plastiktir o... Yani o ev yıkılacak ki, ya da camlar sökülecek ki o atığa gitsin. Ama bakınız bir plastik su şişesi o gün içildikten sonra çöpe atılır, atık olur. Yani cümlenin özeti şu: Plastiği en uzun süre kullanımda tutmak, atığa dönüşmesinin süresini uzatmak. İşte bu en iyi yönetim biçimidir.
Dolayısıyla plastiğin üretildiği kaynakta o plastiğe şu damgayı vurmak, “Sadece tıp malzemesi olarak serum cihazlarında,”, “ Sadece uçak malzemelerinde kullanılmak üzere”...
Bunlara da bir raf ömrü biçmek lazım. Kullanımda kalma ömrünü en yüksek tutan bir parametre yaratırsanız plastikleri en güzel kontrol etmiş olursunuz. Bundan başka çaresi yoktur.
Önemli olan “Atığı kaynağında minimize etmektir.” Geri kullanmaktır. “Ekolojinin kabul edemeyeceği bir hızda kirlenme yaratan maddelerin kullanımını sınırlamak veya yoketmek.” önemlidir.
Son bir örnek, okuduğum bir makale şunları gördüm... İsviçre, diyor ki “Ben katı atıklarımı ne yapacağım? Çöpler, toprağa gömülüyor...Landfillik dediğimiz. Bakıyorlar işin içinden çıkamayacaklar. Diyorlar ki, “ Çöpleri yakalım ve enerji elde edelim, gazı dışarıya vermeyelim, onun ısınından yararlanalım.” Ama yakma için çöpün bir şartı var. Onun içindeki kalorifik değerin yüksek olması lazım. Yani çöpün içindeki karakterde ne kadar kağıt, plastik yüksekse, kalorifik değeri de o kadar yüksek olur. Dönüyorlar bakıyorlar çöplerine... Böyle değil... O zaman bir hareket başlatmışlar, topluma demişler ki “Şişeden su içme, gıda maddesini plastiğe koyma, plastiğe konmuş ambalajlanmış gıda maddesini satın alma...” Neden böyle demişler, hesaplamışlar 40 gramlık plastik su şişesi 1 litre su taşıyor, ben bunu 10 gramlık poşete dönüştürürsem o da taşıyor... O zaman demiş ki, 10 gramlık poşetten al ama su şişesinden alma, çünkü ben şişeyi geri dönüştürmek için daha çok para harcıyorum. Bu arada su poşetlerini de çöpe atmalarını istemişler. Böylece çöp de yanmaya müsait hale gelmiş. Bütün millet markete gittiğinde plastik şişe değil de plastik poşetteki suları tercih ettikleri için marketlerden su şişeleri çekilmiş.
http://www.ntvmsnbc.com/id/25052052/
COP29, iklim krizine karşı verilen sözlerin ötesine geçip, bu taahhütlerin nasıl finanse ve için...
Kara Rapor 2024’e göre, Türkiye’de nüfusun %92’sinden fazlası Dünya Sağlık Örgütü standartlarının...
2040'a kadar sera gazı emisyonlarını %90 azaltmayı hedefleyen AB, iklim değişikliğiyle küresel öncü...
Erasmus AI, iklim değişikliğiyle mücadeleye katkı sağlamak amacıyla geliştirilen ve bu alanda ilk...
İklim dengesi için okyanus akıntısının çöküş riskini azaltmak adına karbon salımını azaltmalı,...
Japonya'nın en yüksek zirvesi Fuji Dağı, iklim değişikliğinin etkisiyle bu yıl karla kaplanmadan en...
Araştırmalara göre, 2023’te kara ekosistemleri neredeyse hiç karbon emmedi ve bu çöküş, küresel çok...
TSKB, depremden etkilenen firmaların yeşil yatırımlarını desteklemek...
TSKB, Hollanda merkezli bağımsız veri şirketi Equileap tarafından yer...
Çevre için 5 basit öneri
Çevreci yaklaşımlar sayesinde dünyanın daha iyi bir yer halini alması mümkün.
Daha iyi bir dünya için yapay zekâ
Çocuklarımıza daha güzel bir dünya bırakabilmek için teknolojiden nasıl yararlanırız?
Enerji Verimliliği
Enerji verimliliği projelerini destekleyerek dünyanın geleceğine yatırım yapıyoruz.
Kutup ayılarının nesli tükeniyor mu?
Kuzey Kutbu'nda deniz buzlarının hızla erimesi, kutup ayılarının neslinin 80 yıl içinde tükenmesine yol açabilir.
"cevreciyiz.com Türkiye’nin sürdürülebilir bankası TSKB tarafından desteklenmektedir. "
Copyright © 2013