YUKARI

Haberler

Eklenme Tarihi: 31 Ekim 2008

Karadeniz'de Değişen Bir Şey Yok!

  • Karadeniz Doğa Koruma Federasyonu (KarDoğa) 31 Ekim Uluslararası Karadeniz Günü Basın Açıklaması

    "1996 yılında Türkiye, Bulgaristan, Gürcistan, Romanya, Rusya ve Ukrayna arasında imzalanan “Uluslararası Karadeniz’in Rehabilitasyonu ve Korunması İçin Karadeniz Stratejik Eylem Planı” doğrultusunda alınan karar ile her yıl 31 Ekim tarihi Uluslararası Karadeniz Günü olarak kutlanıyor.

    Ancak 31 Ekim’in 12. yıldönümünde, Doğu Karadeniz’in gelecekteki tek teminatı olan doğal varlıkları bölgemizin hemen her yerinde tehdit altında. Sorumsuz siyasi kararlar ülkede olduğu gibi bölgede de uygulanan yanlışlar zincirine yeni halkalar ekliyor. Kıyılar ve kıyı ekosistemlerinin Karadeniz sahil yoluna kurban edilmesiyle başlayan süreç sosyal devlet anlayışını dışlayan politikalarla özelleştirilen enerji üretimi ve madencilik ile bölgedeki doğal ve kültürel mirasın yağmaya açılmasıyla devam ediyor.  Ulus ötesi güçlerin Artvin Cerattepe’deki altın madenciliği girişimi, halkın itirazları ve hukuksal başvuruları karşısında firma aleyhine verilen mahkeme kararlarına rağmen ısrarla sürdürülüyor. Birçok olumsuz çevresel etki yaratan ve yaratmaya devam eden Çoruh Vadisi’ndeki enerji yatırımlarının bölge iklimi ve ekolojisinde ciddi değişikliklere yol açacağı öngörülüyor.

    Gelişigüzel verilen ruhsatlar ve denetimsiz malzeme alımı nedeniyle büyük akarsularımızın habitatları ve kıyı ekosistemleri günden güne katlediliyor. Giresun Harşit Çayı ve Ordu Melet Çayı bunun en çarpıcı örnekleridir. Onlarca taş ocağı keza aynı şekilde insafsız bir doğa katliamına yol açıyor.

    Türkiye bitki varlığının 2 bin 460 türle yüzde 28’ini oluşturan Doğu Karadeniz, pek çok ülkenin sahip olduğu toplam bitki türünden fazlasına sahip. Ancak doğal yaşlı ormanlar, alüvyonal ormanlar gibi çok değerli ekosistemlerin barındığı bölgede bugün nerdeyse üzerinde hidro-elektrik santral (HES) planlaması yapılmamış dere kalmamış durumda.

    Ağırlıklı olarak Doğu Karadeniz’in doğusu olmak üzere bölgedeki irili ufaklı hemen her akarsu ve yan kolları üzerinde yüzlerce HES izni verildi, veriliyor. Bazı akarsular debisi arttırılmak için başka akarsulara taşınıyor. Bölgeyi bir HES mezbeleliğine dönüştüren bu uygulamaların Karadeniz’in benzersiz doğasında onarılması güç tahribatlara yol açacağı aşikâr.

    İnşaatı devam eden ve özellikle Çayeli Senoz Vadisi’nde sürdürülen çalışmalar, söz konusu HES’lerin çevreye ne kadar zarar verebileceğini gösteren bir örnek olarak toplumun tepkisini çekiyor. Senoz Vadisi’ndeki durum, özellikle açık kanal sistemli olarak inşa edilmek üzere planlanan santrallerin dik yamaçlara sahip Karadeniz vadilerinde ne kadar ciddi tahribata sebep olabileceğini en acı şekilde bize gösteriyor.

    Mevcut durum itibarı ile yaşanan gelişmeler; Doğu Karadeniz’deki büyük su mücadelesinin, AB uyum yasaları çerçevesindeki “AB Su Çerçeve Direktifi” ülkemizde yürürlüğe girmeden HES’leri sorun olmaktan çıkaracak bir anlayışla devam ettirildiğini düşündürüyor.

    4856 sayılı “Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun” ile kurulan Çevre ve Orman Bakanlığı’nın kuruluş kanununun 9/k maddesi gereğince havza planlaması yapılmadan HES planlaması yapılıyor. Yöredeki tüm yerleşimlerin, suya bağlı olarak, su havzalarında kurulduğu dikkate alındığında; mevzuatta ve makro planlamalarda, kalkınmanın temel girdileri olan toprak, su, orman ve mera gibi ekosistemler için bütüncül havza esaslı doğal kaynak planlamasına yer verilmemesi büyük bir eksiklik ve geri dönüşü olamayan sonuçları ortaya çıkaracak.

    Santrallerin kullanacağı suyun ne kadarının dere yatağına bırakılacağı, can suyunun ne şekilde hesap edileceği, ekolojinin bu santrallerden ne şekilde etkileneceğine dair herhangi bir bilimsel yaklaşımın ortaya konulamamış olması ve ÇED raporlarında bu konunun adeta geçiştirilmesi en önemli tartışma olmayı sürdürüyor.

    Özel sektörün ihtiyaçlarının ön planda tutulmasıyla, doğal hayatın sürdürülmesi için hayati önem taşıyan “can suyu” miktarlarının bile pazarlık konusu yapıldığı HES’lerin çevre ile uyumlu olmaması nedeniyle bu projelerden üretilecek enerjinin, “yenilenebilir enerji” kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir.

    Küresel ısınmanın ve kuraklığın etkisini daha fazla hissettirdiği bu dönemde geçmiş yıllarda elde edilen su akım gözlemlerine dayanarak yapılan projelerin yeniden ele alınması yaşamsal bir zorunluluktur.

    Enerji ihtiyacının bilincinde olan Federasyonumuz, sürdürülebilir enerji üretimi için Karadeniz’in önemli doğal alanlarının feda edilmesi yerine artık yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelinmesini talep ediyor."

    www.kardoga.org

Çocuklar İçin

Keşfet ? Öyküler Kitap Kurdu