YUKARI

Çevre Koruma

Yazar: Çiğdem Adem | Eklenme Tarihi: 17 Nisan 2009

Macahel'de Yol ve Zaman

  • 2003 yılından beri yaz aylarında Artvin Camili’de (Macahel) oluyorum. İlk gittiğimde toplam 4 ay kaldım; Ağustos- Kasım ayları arasında. Soğuk ve karlı bir Macahel sabahında dolmuşa binerek Borçka’ya, oradan da Ankara’ya döndüm.

    Sabah saat 6:30’du. Maral Köyü Akkoçlar Mahallesi’ndeydim. Beni uğurlayan, evlerinde kaldığım aileye ve komşularına el salladım.

    Macahel’e gidiş nedenim, Çevre ve Orman Bakanlığı’nın Küresel Çevre Fonu desteğiyle yürüttüğü Biyolojik Çeşitlilik ve Doğal Kaynak Yönetimi (GEF-II) Projesi’ndeki görevim. Gidip köylülerin evlerinde kalıyor, onların yaşamlarını paylaşıyorum işimi yaparken. Her köyü dolaşıyor, gördüğüm kişilerle şahane sohbetler ediyorum. Köyler arasında kah yürüyor, kah köy dolmuşuna biniyorum. Artık orası benim köyüm, bazı evlerin kızıyım. Dostlarım, arkadaşlarım var Macahelli. Şeker teyzelerim, meraklı kardeşlerim, dedelerim, dayılarım var orada.


    Sizlerle orada yaşadıklarımı paylaşacağım bu yazıda. Söze, biraz önce bahsettiğim ve çok sevdiğim köy dolmuşlarıyla başlayacağım. Köy dolmuşları, bilenler bilir, Borçka’da Camili kahvesinin önünden öğleden sonraları kalkar. Tabii, kar yağmamış, yol kapanmamışsa. Dolmuş, yaşam ritminin değiştiği ilk yerdir. Bu dolmuşa bindiğinizde, artık büyük şehir hayatının koşturmacası, dakikliği, telaşı bitmiştir. “Hocam ne zaman kalkacak dolmuş acaba?” soruları yerini, “kalkar elbet dolmuş, yolcular gelince”, “yolcuyuz bugün” kanaatkârlığına bırakır. Burada hayatın ritmi farklıdır ve kendinizi buradaki hayatın ritmine bırakmanın zamanı gelmiştir. Kalkış zamanı tam olarak belli olmayan dolmuşta şoför, ne yapar eder, size kesinlikle bir yer bulur, yaratır. Önce, dolmuşa eşyaların yüklenmesi faslı başlar. Uzun ve meşakkatli bu süreçte, şoför dolmuşun üstünü, arkasını, koridorlarını tıka basa eşyalar, yükler ve erzaklarla doldurur. Dolmuş şoförü müdavimlerin ve kendisinin hep alışık olduğu üzere, ilk görenlerinse şaşkın bakışları altında dolmuşun tepesine tırmanır. Aşağıdan fırlatılan eşyaları oraya yerleştirir. Yağmur yağıyorsa üzerlerine branda örter. Sonra yolcular yerleşir. Kimisi bakkalda, kimisi kahvede, kimisi çarşıda olan yolcular toplanır; herkes çağrılır ve beklenir.

  • Köy dolmuşu şoförü deyip de geçmemek lazım. Şoförler Macahelli için önemli kişilerdir. Büyük bir alçakgönüllülükle, var güçleriyle çalışırlar. Macahelliler’in siparişlerini Borçka’dan alır, akşam dönüşte de sahiplerine teslim ederler.

    Dolmuş yola koyulur. Yaklaşık 2,5 saat sürecek yolculuk başlamıştır. Yol 45 km olmakla birlikte, bozuk, yağmurlarla delik deşik olmuş, çukurlarla dolu bir köy yoludur. Dolmuşun içi şenliklidir. Bazı dolmuşların tavanında sallanan püsküller, ön camın iki yanında da birer yapma kırmızı gül bulunur. Dikiz aynasının çevresine çeşitli fotoğraflar sıkıştırılmıştır ve aynanın altında nazar boncukları, mısır koçanından yapılmış ufak sepetler, küçük örgü eldivenler asılıdır. Dolmuşun içinde farklı ve değişik yerlerde ilginç şekilli hoparlörler vardır. Bu hoparlörlerden hareketli Karadeniz müzikleri, horonlar, rahmetli Kazım Koyuncu’nun güzel şarkıları çalar. Müzik doğayla uyum içindedir.

    Dolmuş müzikleri içinde bir şarkı var ki, dinledikçe aklıma hep bir köy dolmuşu ve o dolmuşta yaptığım Borçka-köy yolculuğu gelir. Bir sabah erkenden, saat 7:00’de, Camili’den Borçka’ya doğru yola çıktık. Yolda, çeşitli yerlerde durarak, köylülerin, dolmuşun şoförü Osman Muhtar’a Borçka’dan siparişlerini toplaya toplaya ilerledik. Düzenli köyüne gelince, Osman Muhtar’ın “avukat” dediği akrabasını aldık. “Avukat”, lise öğrencisi, neşeli, bıcır bıcır, bilmiş bir genç kız. “Avukat” ve ben ön koltuğa kurulduk. Osman Muhtar, “avukat” ve ben sohbet ede ede Borçka’ya vardık ve akşam da aynı dolmuşla geri döndük. Teypteki kasette, Ezginin Günlüğü’nün “Sigaramın Dumanına Sarsam, Saklasam Seni” şarkısı çalıyordu. Şarkıyı ilk dinleyişimdi. Çok etkilendiğim bu şarkıyı tekrar tekrar başa sarıp, bağıra bağıra eşlik ederek söylemiştik “Avukat”la yol boyu.

    Yolculuğumuza geri dönersek; yolda sohbetler çok eğlencelidir. Hal hatır sorulur; hasret giderilir. Uzun süredir görüşülmediyse köylerden havadisler paylaşılır. Evlenenler, sınava giren çocukların aldığı puanlar, gideceği üniversiteler konuşulur. Şakalar, espriler gırla gider. Türkçe Gürcüce’ye karışır. Yoğun sisin içinden, sisi yara yara geçilir. Zaman zaman dolmuşun önü zor görünür, aşağısı derin uçurumdur. Yolda rastlanan yolun ortasına oturmuş inekler rahatsız edilmez. İnekler de tınmaz, rahatlarını bozmaz.

  • Manzara heybetli ıhlamur, göknar, kayın ağaçları, ufak şelaleleri, rengarenk çiçekleriyle sizi büyüler. Sis bir artar, bir açılır. Tepesi her daim karlı ve görkemli Karçal Dağları etkileyicidir. Aylardan Kasımsa ve yol kar yağışından dolayı kapanmış, sonra büyük çabalarla açılmışsa dolmuşta biri mutlaka “işte açık hava hapishanesi Macahel” der. Ya da “yazın cennet, kışın eziyet”. Yol, inişli, çıkışlıdır. Büyük rakım farklarından geçilir, 2000 metrelerden 400 metreye inilir. Düzenli’ye doğru, ahşap bir oluktan akan çeşme başında mola verilir. “Bak böyle güzel su bulamazsın, iç” der biri. Mutlaka biri böyle der.

    İlk köy olan Düzenli’ye yaklaşılırken, yolda köylülere rastlanınca durulur, selam verilir, hal hatır sorulur. Acelemiz yok ne de olsa. Hem, bizim daha erken varmamız, komşumuzdan, arkadaşımızdan, akrabamızdan önemli mi? Siparişler teslim edilir. Yavaş yavaş Camili’ye yaklaşılır. Gide gele, artık tanıdık olmuş evlerin, insanların önünden geçilir.

    Yol maceradır, muhabbettir Macahel’de. Kendiliğinden oluşmuş dostluk, içtenliktir, şakalaşmadır. Artık başka bir zaman dilimine geçilmiş, koşturmaca yerini dinginliğe, yarenliğe bırakmıştır. Zamanın akışı, temposu bundan sonra eskisi gibi olmayacaktır.

    Fotoğraflar: Çiğdem Adem

Çocuklar İçin

Keşfet ? Öyküler Kitap Kurdu