YUKARI

Ekosistemler

Yazar: Atila Uras | Eklenme Tarihi: 07 Ekim 2008

Bizim Kıyılar

  • Herkes bilir ki biz biraz karacı bir milletizdir. Türkiye’nin de deniz ve kıyılarından bahsetmek gerektiğinde de bu geleneği bozmayalım, önce kıyıyla başlayalım, sonra denize geliriz.

    “Suyun, havanın ve toprağın kesişme noktası”. İşte bu bence kıyının en güzel tanımı. Ya da İğneada’daki fenercinin yaşlı anasının dediği gibi “Kıyı mı? Denizin bittiği yer!”

    Resmi belgelerde ise kıyının tanımı biraz daha karmaşık. Kıyı Kanunu’nda kıyı, farklı birkaç aşamadan geçerek betimleniyor: Öncelikle kıyı çizgisi: “Deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda, taşkın durumları dışında suyun karaya değdiği noktaların birleşmesinden oluşan çizgi.” Bir sonraki aşamada ise kara yönünde geri gidilerek kıyı kenar çizgisi açıklanıyor: “Deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda, kıyı çizgisinden sonraki kara yönünde, su hareketlerinin oluşturduğu kumluk, çakıllık, kayalık, taşlık, sazlık, bataklık ve benzeri alanların doğal sınırı.” En sonunda da kıyının kendisi tanımlanıyor: “Kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasındaki alan.”

    Peki kıyı nasıl oluşuyor? Kıyıların oluşumunda Ege kıyılarında olduğu gibi volkanik patlamalar ve depremler etkili olsa da doğanın bu oluşumda kullandığı başka araçlar da var. Denizden içeride kalan alanlarda toprak kaybının ve çölleşmenin sorumlusu olan erozyon, kıyının oluşumunda da başrollerden birini üstleniyor. Rüzgar ve yağmurun erozyona uğrattığı alanlardaki malzemeler akarsular yardımıyla kıyılara ulaşarak nehir ağızlarında ve deltalarda kumulların, kum dillerinin, kumsalların ve banko sığlıkların meydana gelmesini sağlıyor. Kırılan dalgaların enerjisi ile birlikte hareket eden taş, çakıl ve benzeri malzemeler kayalıkların oyulmasına sebep oluyor. Kayalık burunlar, rifler ve yarlar bu oyulmaların etkisiyle oluşuyor.

    Türkiye’nin anakarası ve adaları boyunca uzanan 8 bin 300 kilometreden uzun kıyıları, birbirinden farklı özelliklere sahip dört deniz ile etkileşir. Farklı iklimleri ile bu kıyılar gerek biyolojik çeşitlilik, gerekse kültürel çeşitlilik açısından eşsiz bir mozaik sunar.
    Türkiye’nin Karadeniz kıyısının en doğusundan başlayarak İstanbul Boğazı’na kadar kıyıya paralel uzanan dağlar, denizle arasında oldukça dar bir şerit bırakır. Bu dar ama ekolojik açıdan zengin kıyı şeridi, sağladığı ekonomik olanaklar ile yoğun bir kullanım ve nüfus baskısıyla karşı karşıyadır.

    Trakya’nın Karadeniz kıyısı ise doğusundaki önemli kumul alanları, subasar ormanları, Istranca Dağları’nın kıyıya uzantıları ile başlı başına bir doğal ve fiziksel çeşitlilik sergiler.

    Marmara Denizi ve kıyıları, İstanbul ve Çanakkale boğazları arasında uzanan, Karadeniz ve Ege’yi (dolayısıyla Akdeniz’i) bağlayan bir “geçiş denizi”dir. Tamamıyla ülkemize ait kıyılar tarafından çevrelenmiş bu iç denizin şanssızlığı, Karadeniz’in yüzde 70’i Avrupa kaynaklı olan kirliliğini Akdeniz’e taşıması ve Türkiye’nin en kalabalık şehri ile en önemli endüstri bölgesinin atıklarının boşaltıldığı bir “atıksu havuzu” oluşudur.

  • Ege kıyısı Yunanistan sınırından başlar ve hayat bilgisi kitaplarının dediği gibi Dalaman Çayı’nda sona erer. Aslında bir başka tanım da Datça Yarımadası’nın Ege ve Akdeniz’i ayıran sınır olduğudur. Hangisi sınır olursa olsun Ege kıyıları tüm kıyılarımız arasında en uzunudur. Karadeniz ve Akdeniz’in tersine burada dağlar kıyıya dik olarak gelir. Depremlerin ince ayar etkisi de bu eşsiz girintili çıkıntılı kıyının oluşma sebebi olmuştur. Korunaklı koylar, deniz tabanındaki aşırı derinlik farkları, deltalar, lagünler, dik yarlar, adacıklar, kayalıklar büyük bir fiziksel çeşitlilik yanında zengin karasal ve biyolojik çeşitlilik için uygun ortamlar hazırlar.

    Kaçınılmaz olarak bu zengin kıyı coğrafyası, insan yerleşimleri ve turizm, tarım, endüstri gibi ekonomik faaliyetler açısından da uygun ortamlar sunarak doğal kaynakları korunması ve kullanım çelişkisinin oluşmasına sebep olur. Bugün Ege kıyıları yoğun turizm baskısı altındadır ve sahip olduğu eşsiz doğal kaynaklar geri dönülemez şekilde tahrip edilmektedir.

    Toroslar boyunca Suriye sınırına kadar uzanan Akdeniz kıyısı, Antalya düzlüğü ve Çukurova Deltası haricinde dar ve dik bir kıyı yapısına sahiptir. Bu iki düz ve geniş oluşum nüfusun en yoğun olduğu alanlardır. Batıda Teke Yarımadası’nın karstik yapısı, kumsallar, dik yarlar, kıyı ve deniz mağaraları, adalar, hemen kıyının yanı başında yüzlerce metreye varan derin denizler ile benzeri zor bulunur bir coğrafi karakter sergiler. Bu jeomorfolojik çeşitlilik Akdeniz foklarından denizkaplumbağalarına, Posidonia çayırlarından balina ve yunus türlerine, Akdeniz’in en güzel manzaralarından, yerel endemik bitkilere kadar uzanan geniş bir yelpazeye de ev sahipliği yapar.



  • Her türlü baskıya ve tahribata rağmen Türkiye kıyıları hala Karadeniz ve Akdeniz’in yüz yıl önceki bozulmamış halinden parçalar barındırıyor. Sadece Türkiye’nin değil tüm dünyanın mirası olan bu alanlarda, kültürel ve sosyal değerler, biyolojik çeşitlilik, önemli türler ve tehditler değerlendirilerek Türkiye’nin mavi noktalarını belirlemek gerekiyor. İşte bu noktalar yerel halkından karar vericilere, turistlerden sanayicilere, merkezi hükümetin karar vericilerinden sivil toplum kuruluşlarına ve üniversitelere kadar tüm ilgililerin gözbebeği olmak zorunda.

    Bu yazıda karar verme yetkisine sahip yöneticilerin eskiye göre artan ama hala yetersiz kalan çevre bilincine, yasa ve yönetmeliklerin yeterince uygulanamaması, uygulama mekanizmalarının yeterince çalışamaması, sorumluluk ve yetki sahibi kamu kurumlarının çokluğu ve koordinasyon eksikliği, kıyı ve denizle ilgili yasa ve yönetmeliklerin çokluğu ve düzensizliği gibi konulara hiç dokunmamak en iyisi olacak. Ama belki de sadece hatırlatmak babında şu noktaya değinmekte fayda var: Bilinen ve bahsedilen sorunların çözümlenmesinde en önemli role ve de yetkiye sahip devlet kurumlarının ve karar verici mekanizmaların elinde deniz ve kıyıların korunması için pek çok yasal dayanak olduğu kesin. Türkiye’de deniz ve kıyı ile ilgili mevcut kanun ve yönetmelikler listelendiğinde yirmiye yakın kanun, tüzük, yönetmelik ve kanun hükmünde kararname buluyoruz. Ulusal yasal araçlara ek olarak, deniz ve kıyı ile ilgili Türkiye’nin taraf olduğu ve ilgili makamların vermiş oldukları taahhütlere uyabilmek için çabaladıkları pek çok uluslararası anlaşma, deklarasyon ve şartlar da bulunuyor. Bu çabaların artması en büyük dileğimiz.

    Kendisi farkında olmasa bile doğanın en önemli parçası olan insanoğlunun en temel gereksinimi sağlıklı bir doğal çevrede yaşamak. Üstelik sağlıklı bir doğa, sürdürülebilir kalkınma ve bunun sonucu ortaya çıkan daha iyi yaşam şartlarının temel direği.

    * Yazar tarafından yazarın “Türkiye’nin Önemli Doğa Alanları” – Doğa Derneği, 2006 kitabındaki yazısından güncellenerek derlenmiştir.

Çocuklar İçin

Keşfet ? Öyküler Kitap Kurdu