YUKARI

Enerji

Yazar: Ceyda Goral | Eklenme Tarihi: 06 Ocak 2008

Enerji Tüketimi Arttıkça Çevre Sorunları Büyüyor

  • Enerji tüketimindeki artış, önemli çevre sorunlarını da beraberinde getiriyor. Enerjiden kaynaklanan emisyonlar hava, su ve toprak kirliliği yaratıyor. İnsan sağlığı, doğa ve biyolojik çeşitliliği tehdit ediyor. Sorunun tek çözümü, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımında.

    Etkili bir politikanın, AB’nin enerji tüketiminde yılda %20’lik tasarruf ve 60 milyar Euro’luk kazanım sağlayacağı hesaplanıyor. Türkiye’nin enerjiyi verimli kullanarak yapacağı yıllık tasarruf ise 3 Milyar $.

    Avrupa Komisyonu verilerine göre 20. yüzyılda, küresel enerji kullanımı 20 kat artmış. 2020 yılına kadar %2 oranında daha artması bekleniyor. Bu da, 2035 yılına kadar enerji tüketiminin iki kat artması demek. Enerjisinin %95’ini yakıttan sağlayan taşımacılık sektörü, en fazla enerji tüketen sektör olarak ortaya çıkarken, sektörün enerji tüketiminin, gelişmiş ülkelerde yılda %1,5, gelişmekte olan ülkelerde ise yılda %3,6 oranında artması bekleniyor.

    Enerji Talebi Arttıkça Çevre Sorunları Büyüyor
    Ancak, enerjiye olan talebin her geçen gün artması, önemli çevre sorunlarının ortaya çıkmasına neden oluyor. Enerjiden kaynaklanan emisyonlar hava, su ve toprak kirliliği yaratırken, insan sağlığı, doğa ve bio-çeşitliliği tehdit ediyor. Aşırı enerji tüketimi, her tür enerji kaynağının kullanılmasına sebep olurken, çevre üzerindeki olumsuz etkiler de artıyor. Dolayısıyla uzun vadede artan enerji ihtiyacının karşılanması; enerji ihtiyacı, ekolojik denge ve çevrenin korunması arasında kalıcı ve etkin bir ilişkinin kurulmasını ve çevre dostu enerji kaynaklarının kullanımını gerektiriyor. Bu yaklaşım, AB’nin enerji politikasının sürdürülebilir bir anlayış ile şekillenmesini sağladı. Bu kapsamda, bazı enerji kaynaklarının taşıdığı çevresel risklerine karşı alınan önlemler, enerji verimliliği ve tasarrufu sağlamak için kaynak kaybının asgariye indirilmesi ve küresel ısınma ile mücadele yönünde politikalar geliştirilmesini gerektirdi. Sonuçta, AB enerji politikası, çevresel sürdürülebilirlik; enerjinin en temiz, en ucuz, en verimli ve kesintisiz şekilde sağlanması ile doğrudan ilişkilendirildi.

    Çevre ve AB Enerji Politikası
    Özellikle rüzgar, su, güneş ve biyokütle gücünden elde edilen yenilenebilir enerji kaynakları, AB’nin enerji politikasının odak noktasını oluşturuyor. Bunun üç önemli nedeni var: Birincisi, yenilenebilir enerjinin karbondioksit emisyonlarının azaltılmasında önemli bir role sahip olması; ikincisi, yenilenebilir enerjinin sürdürülebilirliği geliştirmesi ve AB’nin enerji alanında dışa bağımlılığını azaltması. Üçüncüsü, yenilenebilir enerji kaynaklarının ekonomik açıdan geleneksel enerji kaynaklarıyla orta ve uzun vadede rekabet edebilir olması.

    Birliğin, enerji politikasına çevre faktörünü entegre etmesi, hem enerji etkinliğinin hem de yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının teşvik edilmesini sağlıyor. Bu yeni yaklaşım, enerji üretimini enerji dağıtımından ayrıştırarak, enerji iç piyasasını güçlendirmeyi de amaçlıyor. Ancak, farklı enerji kaynaklarının yarattığı çevre kirliliğinin asgariye indirilmesi için, enerji modellemesine geçiş bir zorunluluk teşkil ediyor.

  • AB’nin yaklaşımına göre iklim değişikliği, çevre ve insan sağlığı açısından en ciddi tehdidi oluşturuyor. Bu çerçevede; sera gazlarının %80’inin ısı ve enerji üretimi ile ulaşım araçlarından kaynaklandığı dikkate alınırsa, tüm toplumlarda büyük ekonomik ve çevresel zararlara neden olan küresel ısınmanın önlenmesinde önceliğin sera gazlarının kaynağından azaltılmasına verilmesi önem taşıyor.

    Enerjinin üretim ve tüketiminin çevre üzerinde yarattığı olumsuz etkilerin ortadan kaldırılması yönünde AB’nin ilk girişimini 1997 yılında yayımladığı “Gelecek İçin Enerji: Yenilenebilir Enerji Kaynakları” adlı Beyaz Kitap oluşturuyor. Burada hedeflenen, yenilenebilir enerjilerin toplam enerji tüketimindeki payını 2010 yılına kadar %12’ye çıkartmaktı. AB bir adım daha öteye giderek 2000 yılında “Enerji Arzı Güvenliğinde Avrupa Stratejisine Doğru” başlıklı bir enerji entegrasyon stratejisi ortaya koydu.

    2020’lerde AB’nin Dışa Bağımlığı %70’e Ulaşacak
    AB’nin giderek artan enerji ihtiyacı ile ithalat bağımlılığına değinen ve ayrıca fosil yakıtlara olan bağımlılığın giderek büyüyeceğini ve 20-30 yıl içinde dışa bağımlılık oranının %70’lere varacağını vurgulayan strateji, çevre faktörünün enerji politikasıyla bütünleştirilmesi, bununla birlikte çevre - rekabet gücü - enerji kaynakları üçlüsü arasında sürdürülebilir bir ilişkinin sağlanması gereğine dikkat çekiyor.

    Enerji alanında çevresel entegrasyon Mart 2006'da "Avrupa İçin Güvenli, Rekabetçi ve Sürdürülebilir Enerji Siyaseti" başlıklı Yeşil Kitabın yayımlanmasıyla güç kazandı. Üye ülkeler arasında ortak bir politika oluşturulmasına zemin hazırlayan söz konusu bu belgede; yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi için araştırmaların ve yatırımların artırılması öngörülürken, çevre dostu enerji kaynakları ve iklim değişikliği konusunda Birlik çapında çözüm arayışlarının başlatılması; enerji verimliliğine ilişkin bir eylem planı ve yenilenebilir enerji kaynakları için bir yol haritasının oluşturulması gereğine işaret ediliyor.

  • Tüketimin %20’si Yenilenebilir Enerji Kaynaklarına Yönelecek
    Son olarak ise, Avrupa Komisyonu, Ocak 2007’de çerçevesi oluşturulan, Mart 2007 Bahar Zirvesi’nde de ana hatlarının onaylandığı, başta yenilenebilir enerjilerin teşvik edilmesi olmak üzere iklim değişikliği ile mücadele konusunda bir “Enerji-İklim Değişikliği” paketi ortaya koydu. Ocak 2008’de tamamlanması beklenen paket, 2020 yılına kadar sera gazı emisyonlarının %20 oranında azaltılmasını (ABD, Çin ve Hindistan benzer taahhütlerde bulunduğu taktirde bu oranın %30’a çıkması hedeflendi); enerji tüketiminin %20’sinin yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılanmasını – bugün bu oran %6,5 seviyesinde - ve taşımacılıkta bioyakıt oranının en az %10 seviyesine yükseltilmesini hedefliyor. Bu hedeflere ulaşmak için ulusal stratejiler ile yenilenebilir enerjilerle doğrudan bağlantılı sektörel ulusal eylem planlarının üye ülkelerce hazırlanması öngörülüyor.

    Tüm bu stratejiler AB’nin enerji politikasının Kyoto süreci doğrultusunda tasarlanması gerektiğinde birleşiyor. AB, 1990’lı yılların başından bu yana, kendi sera gazı emisyonlarını kontrol altına almak üzere ciddi adımlar atarak Mart 2000’de, Avrupa İklim Değişikliği Programını başlattı. Program ışığında geliştirilen en önemli uygulamayı ise, 1 Ocak 2005’te yürürlüğe giren ve emisyon çalışmalarının temelini oluşturan AB Emisyon Ticaret Sistemi oluşturuyor. Bunun yanı sıra, Ulusal Emisyon Üst Sınır Değerlerine ilişkin Direktif ve Karbon Yakalama-Depolama için ortak kurallar bulunuyor. Kyoto Protokolü’nün 2012’de sona erecek olması, AB’yi sonraki hedeflerin belirlenmesi için yeni önlemler oluşturmaya iterken, emisyonların azaltılmasına yönelik kriterlerin de yükseltilmesi öngörülüyor.

    Enerji Alanında Başlıca Çevre Sorunları
    AB, yenilenebilir enerjilerin kullanımının artırılması ve çevresel sorunların çözümü için tüm sektörlerde enerji etkinliğinin iyileştirilmesine odaklanıyor. Haziran 2005’te kabul edilen Enerji Etkinliğine ilişkin Yeşil Kitap, maliyet-etkin bir yöntem ile AB’nin toplam enerji tüketiminde en az %20 tasarruf edebileceğine, bunun da yıllık 60 milyar Euro’ya, yani Almanya ve Finlandiya’nın toplam enerji tüketimine denk geldiğine dikkat çekiyor. Türkiye’nin enerjiyi verimli kullanarak yapacağı tasarrufun yıllık karşılığı ise 3 milyar Dolar olarak hesaplanıyor. AB’nin bu yönde aldığı önlem, üye ülkelerin Kyoto yükümlülüklerini yerine getirmesi açısından önemli. Enerji etkinliğinin uygulanması, enerji tasarrufu elde edilebilecek potansiyel alanlarda bazı yasal düzenlemelere tabi. Bu düzenlemeleri; enerji nihai kullanım verimliliği ve enerji hizmetleri, binalarda etkin enerji kullanımı, enerji kaynaklı ürünlerde eko tasarım, ev aletlerinde eko-etiketleme ve ısı ve elektrik üretimine ilişkin direktifler oluşturuyor. Dolayısıyla, enerji kaynaklı çevre kirliliği sorunlarının çözümü için yapılan uzun vadeli planlarda, yenilenemeyen enerji kaynaklarının tüketiminin günümüz koşullarına uygun düzeyde tutulması, kısa vadeli planlarda ise, yenilenebilir enerji kaynaklarından yararlanmak ana hedefi oluşturuyor.

    AB, enerji tedariki güvenliği kadar enerjinin çevre açısından sürdürülebilir kullanımını teşvik ediyor. Avrupa Çevre Ajansı’nın verileri, 1990-2003 döneminde enerji üretimi ile tüketiminden kaynaklanan çevre üzerindeki baskıların giderek azaldığına ancak uzun vadeli hedeflerin gerçekleşmesi ihtimalini tehlikeye attığına dikkat çekiyor. Buna göre, enerji kaynaklı sera gazı emisyonlarının aynı dönemde düştüğü ancak 2000’li yılların başından bu yana eğilimin tersine dönerek kirliliğin arttığı kaydediliyor. Bu artış, karbon kaynaklı enerji tesislerinin daha fazla elektrik üretimine bağlanıyor. Ayrıca, ulaşım alanında artan hacim, ulaşım sektörü kaynaklı emisyonların artmasına neden oluyor. AB uzun vadeli emisyon azaltım hedeflerinin yerine getirilmesi ve enerji kaynaklı sera gazı emisyonlarının düşürülmesi için üye ülkeler tarafından daha fazla çaba harcanmasını bekliyor.

  • Enerji Tüketimi Halen Fosil Yakıtlara Dayalı
    Sürdürülebilir enerji konusunda bir diğer önemli sorun, üye ülkelerde birçok kentin AB’nin sınır değerlerini karşılamaması nedeniyle, hava kalitesinin ekosistem ve sağlık üzerinde olumsuz etkileri. Emisyonlardaki azalma, indirim tekniklerinin kullanımı, enerji etkinliğinde iyileşme ve doğal gaza geçiş gibi önemlere bağlanıyor. 2000’den bu yana ise, enerji tüketimi ile karbon kullanımındaki artışa göre, hava kirliliğinde düşüş giderek yavaşlıyor. Öte yandan, enerji tüketiminin halen fosil yakıtlara dayanıyor olması ve benzinin toplam enerji tüketiminde öncü role sahip olması özellikle ulaşım sektörünü en büyük enerji tüketicisi yaparken, enerji tasarrufu önlemlerinin uygulanmasını da zorlaştırıyor.

    Eski Enerji Santralleri Kapatılıyor
    Enerji tüketiminin artması kişi başına gelirin yükselmesi ve hayat tarzındaki değişikliklerle paralel bir eğilim gösteriyor. Ancak, enerji etkinliğindeki iyileşmenin yanı sıra, enerji yoğun sanayiden hizmetler alanına yapılan geçiş, sanayide enerji tüketimini azaltıyor. Öte yandan, üye ülkeler, eski döneme ait enerji santrallerinin ortadan kaldırılmasının veya yenilenmesinin çevre açısında sürdürülebilir bir enerji sektörüne katkı sağlaması nedeniyle, önemlerini artırıyor. Böylece, yenilenebilir enerji kullanımı ile enerji etkinliğini artıracak enerji üretimi altyapı yatırımlarının artması bekleniyor. Yenilenebilir enerji kaynakları, Avrupa’nın enerji alanında %70’lere varan dışa bağımlılığını azaltacak tek kaynak olarak görülüyor.

    Çevresel entegrasyon çerçevesinde, enerji tedarik güvenliği ile enerji rekabetinin sağlanması, 2020 yılına kadar öngörülen hedefler çerçevesinde yenilikçilik, Ar-Ge faaliyetlerinin güçlendirilmesi ile düşük hatta sıfır seviyeli karbon teknolojilerinin uygulanmasına geçişin sağlanması bekleniyor. Bu bağlamda, 2007 yılı sonuna kadar, Avrupa Emisyon Ticaret Sistemi gözden geçirilerek 2012 yılı sonrası için öngörülerin tasarlanması, bunun yanı sıra, yeni bir “yenilenebilir enerji kaynakları şemsiye direktifi”nin oluşturulması planlanıyor. Bu önlemler, yenilenebilir enerjilere ilişkin bağlayıcı ulusal hedeflerin belirlenmesi açısından önem taşıyor. Ayrıca, yıl sonuna kadar, Avrupa’nın yeni enerji politikasına yön vermesi beklenen Avrupa Stratejik Enerji Teknolojileri İnisiyatifi’nin Avrupa Komisyonu tarafından sunulması bekleniyor. Buradaki amaç, iklim değişikliği ile enerji güvenliği sorunlarının Avrupa için rekabetçi bir avantaja dönüştürülmesi.

  • Türkiye’nin Uyumu
    Enerjide dışa bağımlı olan Türkiye'de, ekonomik büyüme hızı ile birlikte enerji kullanımı giderek artıyor. Bunun sonucunda, Şubat 2007’de BM’in yayımladığı İklim Değişikliği Raporu, 1990-2004 döneminde Türkiye’nin %72,6’lık bir oranla, sera gazı emisyonunda dünyada en hızlı artış kaydeden ülke konumunda olduğunu gösterdi. Buna ek olarak, elektrik enerjisinin yarısı doğal gazdan elde edilirken, kömür ile birlikte fosil yakıtların enerji üretimindeki oranı %75 seviyesine ulaştı. Mevcut durumda, üretilen elektriğin %19’u kayıp ya da kaçak olarak kullanılıyor. Dolayısıyla günümüzün en temel çevre sorunu olarak ilan edilen iklim değişikliği dikkate alındığında, Türkiye’nin enerji politikasının yanlış üretim ve tüketim anlayışı çerçevesinde geliştiği ve enerji kaynaklarını en kötü kullanan sanayileşmekte olan ülkeler arasında başı çektiği ortaya çıkıyor. Bu durum, enerji piyasasına fosil yakıtların, özellikle de doğal gazın hükmetmesinden kaynaklanıyor. Sanayi ve evlerde enerji verimliliği ile enerji tasarrufundan bahsetmek mümkün değil. Sonuç olarak, ulusal enerji politikaları içinde yenilenebilir enerji kaynaklarının payı oldukça düşük.

    AB uyum çerçevesinde, 2005 yılında kabul edilen Yenilenebilir Enerji Yasası ile 2007’de yürürlüğe giren Enerji Verimliliği Kanunu, bu konuda bazı potansiyel gelişmeler olabileceğinin sinyallerini verdi. Ancak, Avrupa Komisyonu’nun 6 Kasım’da yayımladığı “2007 Türkiye İlerleme Raporu”, yenilenebilir enerji alanında ulusal hedeflerin belirlenmesine ilişkin herhangi bir ilerlemenin sağlanmadığına, enerji verimliliğinde ise sınırlı ilerleme kaydedildiğine işaret ediyor.

    Enerji Sektöründe Çevre Politikası Yok
    Temel sorun, Türk enerji sektörünün çevre politikasının olmamasından kaynaklanıyor. Türkiye'nin atması gereken önemli bir adım, fosil yakıtlara bağımlılığı azaltmak için yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelerek çevresel sorunların çözümüne katkı sağlamak. Küresel çevre örgütü Greenpeace'in bir araştırmasına göre, Türkiye jeotermal enerji potansiyelinde dünyada 7. sırada yer alıyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı verileri ise, binalarda yapılacak iyi bir yalıtım ile konutta %25-30, sanayide %20, ulaşımda ise %15 tasarruf potansiyeli bulunduğunu, bunun yılda yaklaşık toplam 3 milyar Dolar değerinde enerji tasarrufuna denk geldiğini, yani iki adet Keban Barajı yaptığını ortaya koyuyor. Yetkililer, reform sürecinde gerçekleştirilen çalışmalarla, birim başına tüketilen enerjinin 2020 yılına kadar en az %15 azaltılmasının hedeflendiğini belirtiyor. Bu çerçevede Ekim 2007 - Aralık 2008 dönemi için hazırlanan kişisel bilinçlendirmeye yönelik “Enerji Tasarrufunu Özendirme Projesi” uygulamasına başlandı.

    Enerji ve Çevre Çatışan Konular Değil
    Türkiye yenilenebilir enerji üretimi modelini esas alırken, enerjinin ne oranda hangi kaynaktan üretileceğinin ötesinde, çevrenin nasıl korunacağı hususunu önemsemek durumunda. Konu, bir teknoloji sorununun ötesinde çevresel entegrasyonun gerektirdiği yeni bir yaklaşım olduğu için, enerji tasarrufu ile verimli kullanım alanlarında yasal eksikleri giderecek, yönetsel, mali ve teknik çözümlerin geliştirilmesini gerektiriyor. Enerji ve çevreyi çatışır iki alan olarak görmeksizin, sürdürülebilir kalkınma anlayışıyla, enerjinin üretilmesi ve çevrenin korunması temelli politikalar oluşturulması gerekiyor. Dolayısıyla, yenilenebilir enerji kaynaklarından azami derecede yaralanmak için, karbon yakalama ve depolama, yeni teknolojiler, ormanlaştırma, enerji verimliliği gibi alanlar, sera gazı emisyonlarını azaltmada öncelik verilmesi gereken konular arasında yer alıyor.

    *Bu yazı Türkiye - AB İlişkileri Haber /Yorum Dergisi Kriter’in Aralık 2007 sayısında yayınlanmıştır.
    www.kriterdergisi.com

    Ceyda Goral
    Boreal Grup

Çocuklar İçin

Keşfet ? Öyküler Kitap Kurdu