YUKARI

Duyurular

Eklenme Tarihi: 19 Ekim 2020

Sürdürülebilir yaşam için gıda politikalarının değişmesi şart

  • Dünya Gıda Günü’nde her yıl olduğundan farklı olarak bu yıl koronavirüs salgınının gıda güvenliğine etkileri de gündemdeydi. Uzmanlar, sürdürülebilir bir yaşam için üretimden güvenliğe gıda sorununun öncelikli olarak ele alınması gerektiğini vurguluyor.

    Dünya üzerindeki açlığa dikkat çekmek, farkındalığı yaymak ve açlıkla mücadele konusunda insanları harekete geçirmek amacıyla kutlanan 16 Ekim Gıda Günü’nde gündeme koronavirüs de eklendi. Her yıl Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) kuruluş yıldönümünde kutlanan Gıda Günü’nde bu yıl, dünyanın içinde bulunduğu gıda sorunlarına eklenen koronavirüs kaynaklı gıda güvenliği konusunun önemine dikkat çekildi.

    Yeni bir bakış açısı geliştirilmeli
    Buğday Derneği’nin açıklamasına göre; bu yıl Gıda Günü temasını ‘Büyütelim, Besleyelim; Hep Birlikte Sürdürelim’ olarak belirleyen Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü, dayanışma ve işbirliğinin önemine dikkat çekiyor. Bu birliktelik; kentli ve köylünün, tüketici ile üreticinin birbirinden uzaklaşmasına neden olarak gıda krizinin derinleşmesine yol açan endüstriyel gıda sistemlerinin yerine; yerel üretim-yerel tüketim ile üretici-tüketici dayanışmasını koyuyor. Verimlilik odaklı, kirleten ve yok eden, sürdürülemez sistemler yerine ise doğanın döngüleri ile uyumlu, herkes için sağlıklı ve erişilebilir gıda üretiminin sürdürülebilirliğini esas alan agroekolojik (doğal) yöntemleri destekliyor.

    Tarladan sofraya gıda israfı devasa boyutta
    Gıda güvenliğinin sağlanabilmesinin önündeki başlıca engellerden biri, tarım ve gıda sistemlerinin bütüncül bir değerlendirmeyle ele alınmaması. Bir yanda insan faaliyetlerinin neden olduğu çevre kirliliği ve iklim krizi, sağlıklı gıda üretimini tehdit ediyor; diğer yanda kimyasallara, yoğun üretime ve kıtalar arası gıda alışverişine sırtını dayamış endüstriyel tarım sistemi, çevre kirliliği ve iklim krizini tetikliyor. Öte yandan sözde gıda üretimini artırmak için sağlığımızı ve biyolojik çeşitliliği tehdit eden kimyasallar kullanılıyor, buna karşılık tarladan sofraya devasa bir gıda israfı sorunu yaşanıyor.

    Yıllık gıda kaybı 400 milyar dolar
    FAO verilerine göre; her yıl dünyada kullanılan 3 milyon ton tarım zehiri, toprağı, suyu ve havayı kirletip sağlığımızı tehdit ederken, yaşanan gıda kaybının parasal bedeli yıllık 400 milyar dolar. Söz konusu gıda kaybı ve israfı, küresel sera gazı salımının, yüzde 8’ini oluşturuyor. Sağlığımıza ve doğal varlıklara ödettiği bedel ise hesaplanmıyor. Bu gizli maliyetlerle üretilen gıdanın yaklaşık 1.3 milyar tonu ise çöpe gidiyor. Bir başka deyişle çöpe giden gıdalar yüzünden sağlık sorunları artıyor, biyoçeşitlilik azalıyor, iklim krizi derinleşiyor, emekler heba oluyor, kırsalın refahı düşüyor.

    Yerel üretici desteklenmeli
    Yerel, küçük ölçekli, sürdürülebilir, adil, katılımcı ve dayanışmacı gıda sistemleri ise hem doğal varlıkların sürdürülebilirliğini destekliyor hem de gıda israfını önlüyor. Örneğin; tüketicilerin, ihtiyaçları doğrultusunda, yereldeki küçük çiftçilerle ortaklık yaptığı ve ürününe alım garantisi verdiği topluluk destekli tarım modeli ürünlerin tarlada kalmasını engelliyor. Aynı model, dağıtımın imeceyle örgütlenmesi sayesinde nakliye sırasındaki kayıpları da önlüyor. Koronavirüs salgını öncesi açlıkla mücadele edenlerin sayısı 820 milyonu geçmişken, salgınla birlikte gıdaya erişimde yaşanan aksaklıklar bu sayıda yüzde 12-14’lük artışa neden oldu. FAO’ya göre, salgın en çok tedarik zincirini etkiledi ve bu da mevcut endüstriyel gıda zincirini sorgulama gerekliliğine işaret ediyor.

    Buğday Derneği ‘Değişim şart’ diyor
    Katılımcı ve kolektif gıda sistemlerinde yer alan üretici ve tüketicilerin salgın sırasındaki deneyimleri; açlık, gıdaya erişim ve israf konularında çözüme götürebilecek paradigma değişikliği kapsamında örnek teşkil ediyor. Buğday Derneği’nin söz konusu değişiklik için önerileri şöyle:
    • Yerel üretim ve tüketimi,
    • Atalık tohumların, çeşitliliğin teminatı olan küçük çiftçileri,
    • Agroekoloji veya organik sertifikalı tarım yöntemlerini,
    • Tarladan sofraya gıda israfının önlenmesine yönelik sistemleri,
    • Topluluk destekli tarım veya katılımcı sertifikasyon modellerini,
    • Kırsalda cinsiyet eşitliğini ve gençler için gelişim fırsatlarını,
    • Kooperatifler, gıda toplulukları, üretici pazarları gibi doğrudan pazarlama yöntemlerini,
    • Konuyla ilgili sivil toplum kuruluşu, kolektif, inisiyatif vb. toplulukların çabasını destekleyen ve gıdamız ile ilgili bilgi edinme hakkından hiçbir şekilde vazgeçmeyen politikaların hayata geçirilmesi.

    Gıdanın yüzde 70’i küçük çiftçiden
    • ETC Group’un ‘Bizi Kim Doyuracak’ araştırmasına göre; küçük çiftçiler dünyadaki gıdanın yüzde 70’ini üretiyor. Buna karşın kaynakların sadece yüzde 25’ini kullanıyor. Endüstriyel gıda üreticileri ise kaynakların yüzde 75’ini kullanıp, gıdanın yüzde 30’undan azını üretiyor.
    • BM’nin 2017 tarihli Genel Kurulu’nda sunulan rapora göre; pestisitlerin gıda güvenliğini sağlamakta elzem olduğunu öne süren tarım kimyasalları endüstrisinin iddiaları, yanlış ve tehlikeli biçimde aldatıcı. Prensipte, dünyaya yetecek kadar gıda üretiliyor ama adaletsiz üretim ve dağıtım sistemleri nedeniyle, ihtiyacı olanların gıdaya erişimini kısıtlayan ciddi engeller oluşuyor. İronik olarak, gıda güvenliği sorunu yaşayanların büyük kısmı, özellikle düşük gelirli ülkelerde geçimlik tarımla uğraşan çiftçiler.
    • Gelişmekte olan ve sanayileşmiş ülkelerde daha fazla gıda israf ediliyor. Sahra Altı Afrika, Güney Afrika ve Güneydoğu Asya’da kişi başına düşen atık yılda 6 - 11 kilo iken, Avrupa ve Kuzey Amerika’da tüketiciler tarafından kişi başına düşen gıda atıklarının yılda 95-115 kilo olduğu tahmin ediliyor.
    • Türkiye’de bir yılda yetişen 49 milyon ton meyve-sebzenin yüzde 25-40’ı heba oluyor. Türkiye’de yılda israf edilen gıda miktarı ise 26 milyon ton. Bunun parasal karşılığı 214 milyar lira, çevresel maliyeti ise bilinmiyor.
    • Salgından önce FAO tarafından yaptırılan araştırmalar, Sahra Altı Afrika‘da meyve ve sebzeler için tarla içi kayıpların yüzde 50’ye kadar çıktığını tahmin ediyor. Bu, dünyadaki en yüksek oran. Tahıllar ve bakliyat için, tarla içi kayıplar yüzde 18’e kadar çıkıyor ve bu da, Asya’nın bazı bölgelerindekiler ile birlikte dünyadaki en yüksek seviye.
    • Ticaret Bakanlığı’nın hazırladığı Türkiye İsraf Raporu’nda (2018), tüketicilerin yüzde 5.4’ünün kalan yemekleri attığı, satın alınan gıdanın yüzde 23’ünün ise tüketilmeden çöpe atıldığı belirtiliyor. Aynı çalışmaya göre; alışverişe liste yaparak gidenlerin oranı yüzde 31. Başka bir çalışmaya göre ise hane halkı en çok meyve ve sebzeleri ( yüzde 42), daha sonra ise süt ve süt ürünlerini (yüzde 41) çöpe atıyor.
    • Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre; tarım sektöründe istihdam edilen kişi sayısı 2002’de 7 milyon 458 bin kişiyken, Şubat 2020 itibarıyla 4 milyon 157 bine geriledi. Bu da, son 18 yılda 3 milyon 301 bin daha az tarım çalışanı anlamına geliyor. TÜİK verileri, tarım sektöründe istihdam edilen kişi sayısının yüzde 44 azaldığını ortaya koyuyor. Türkiye’de 2002’de 26 milyon 579 bin hektar olan tarım arazisi 2019’de 23 milyon 94 bin hektara kadar düştü. Buna göre tarım alanları 18 yılda yüzde 12.3 azaldı.

    Kaynak: Buğday Derneği

Çocuklar İçin

Keşfet ? Öyküler Kitap Kurdu