YUKARI

Çevre Koruma

Yazar: Çağrı Eryılmaz | Eklenme Tarihi: 06 Ocak 2008

Su Çalışmaları ve Avrupa Birliği

  • Su insanlık ve diğer canlılar için yaşamsal öneme sahiptir. Doğada bulunan tatlı su kaynakları dünya yüzeyinin dörtte üçünün suyla kaplı olmasın karşın, genel imgenin aksine sınırlıdır; toplam suyun %1’den azı tatlı sudur.

     Su, doğanın sürdürülebilirliğini sağlamanın yanı sıra insanlığın ekonomik gelişmesine bağlı olarak tarım, endüstri, turizm, evsel kulanım, ulusal güvenlik vb. alanlarında vazgeçilmez bir kaynak olarak kullanılır.

    Dünya ve Türkiye’de suyun durumu
    Dünyada bir milyar insan temiz tatlı suya erişememekte, yılda 3 milyon insan su kaynaklı hastalıklardan yaşamını kaybetmektedir. İnsanlığa ve diğer canlılara yaşam kaynağı olan sulak alanların yarısı yok edilmiştir ve başlıca nehirler su altyapıları ile doğal işlevlerini yerine getirememektedir.

    Bir ülkenin su varlığı kişi başı kullanılabilir su miktarı üzerinden değerlendirilmektedir:
    Su zengini > 8.000 -10.000 m3
    2.000 m3 > Su azlığı yaşayan > 1.000 m3
    1.000 m3 > Su fakiri

    Buna göre, Türkiye 112 milyar m3 olarak öngörülen kullanılabilir su varlığı ve 74 milyon nüfusu ile kişi başına su miktarı 1.513 m3’e inmiştir ve artık su azlığı yaşayan bir ülkedir. 2050 yılında Türkiye İstatistik Kurumu tarafından öngörülen 96.5 milyon nüfus için bu rakam 1.160m3 olacaktır. Buna göre Türkiye su fakiri olma yolundadır. Diğer yandan Türkiye’nin kullanılabilir su varlığı rakamı olan 112 milyar m3 uzun süreden bu yana güncellenmemiştir. Türkiye, rakamların da gösterdiği halde, AB’nin su kirliliği sorunu çeken kuzey ülkelerinden çok su niceliği sorunu çeken Güney-Akdeniz ülkeleri ile benzerlik göstermektedir.

    Su azlığı yaşayan Türkiye’de son 40 yılda, başta aşırı tarımsal su kullanımı amacıyla sulak alanların yarısı (toplam 1.300 km2) kurutulmuş ya da ekolojik işlevlerini yerine getiremez hale getirilmiştir. 1950’lerde su altyapı projelerine verilen önem sonucunda DSİ’nin kurulması ile içme suları temininde önemli yatırımlar yapılmıştır. Şeker pancarı fabrikalarının da yaygın biçimde kurulmasıyla kırsal alanda makineli ve sulu tarıma geçilmiş, önemli bir gelir artışı sağlanmıştır. Yine 1950’lerde özellikle ülkenin batısında başlayan sanayi yatırımları da şehirlerde nüfus artışını ve gelişmeyi hızlandırmıştır. Ancak 1980’lere gelindiğinde su altyapı projelerine dayalı kentsel ve kırsal kalkınma projeleri için “su arzı” odaklı yaklaşım sonucu ülke tatlı su kaynaklarının yarısı kaybedilmiştir. Bu durumda su özellikle iç bölgelerde az, batı bölgelerde kirli hale getirilmiştir.

    Sorun Türkiye’nin sularının az ve kirli olması değildir. Bu durum kötü su yönetimi ve kullanımının sonucudur. Temeldeki sorun, iyi su yönetimi ve kullanımını mümkün kılacak “ulusal su politikası” eksikliğidir. AB sürecinde, Su Çerçeve Direktifi’ne (SÇY) Türkiye kendi “Ulusal Su Politikası ve Entegre Havza Yönetimi” modeli örnekleriyle hazırlanmalıdır. Bu süreç mevzuatın uyumundan çok, DSİ’nin önderliğinde kamu, özel, sivil toplum, üniversite vb. ilgi gruplarının açık ve etkin katılımı ile gerçekleştirilmelidir.

  • Su Yönetimi
    Su, diğer doğal varlıklardan ayrı olarak sürekli ve dünyayı kapsayan bir döngü halindedir. Bir alanda sabit kalmaz; nehir, göl, yağmur, nem, deniz vb. hallerde devinim içindedir. Buna göre suya yapılan müdahaleler suyun devinim içinde olduğu diğer alanları da doğrudan etkilemektedir. Örneğin, nehir havzalarında akış üstünde bulunan bir yerleşim biriminin evsel atık sularını yeterince arıtmadan nehire bırakması, akış altındaki tarımsal, endüstriyel, evsel kullanımı ve doğal yaşamı olumsuz etkileyecektir.

    Su genelde kamu kurumları tarafından yönetilmektedir. Ancak tüm vatandaşlar tarafından kullanılmaktadır. O halde suyun yönetimi ve kullanımı tüm topluma yayılmıştır. Suyun azlığı ve kirliliği sorunları da bu geniş ilgi grubunu doğrudan etkilemekte ve ilgilendirmektedir. Buna göre su ortak kaderimizdir, sorunlara neden olan ve bunları çözebilecek olanlar yine suyu yöneten ve kullananlardır.

    Su, çoğu ülke için sınırlı ve değerli bir kaynaktır. Ülkelerin sınırları içinde doğal kaynak olarak değerlendirilir ve yönetimi genelde kamu kurumlarının yetkisindedir. Farklı ülkelerde su idaresi ve tarım gibi çok su kullanan sektörlerde kamu kurumları yetkilidir. Su, ülke ölçeğinde merkezi olarak planlanır, bölge ve havza ölçeğinde kamu kurumları tarafından yönetilir. Suyu kullanan diğer ilgi grupları özel sektör, çiftçiler, balıkçılar, yurttaşlar vb. yönetim sürecine doğrudan değil politik yapılanma gereği dolaylı olarak müdahil olabilirler. Dünyada farklı sektörlerin katıldığı bir model olan “Entegre Su Kaynakları Yönetimi” kabul görmektedir. Su yönetimi ortak yarar için farklı sektörlerden farklı ilgi grupları ile birlikte gerçekleştirilir.

    Avrupa Birliği’nde ise 1960’larda çevre kirliliğinin gündeme gelmesi üzerine, 1972 Paris Zirvesi’ni takiben suyla ilgili çeşitli konularda yapılan yasal düzenlemeler ve 2000’de yürürlüğe giren Su Çerçeve Yönergesi - SÇY (Water Framework Directive) ile su yönetiminde sektörel entegrasyon ve ortak yönetim sağlanarak sularda “iyi duruma” ulaşılması hedeflenmektedir. 2015’e kadar hazırlanmış olacak “Entegre Havza Yönetimi Planları” (EHY) bu süreç için aracı seçilmiştir.

    AB uyum sürecindeki Türkiye, Su Çerçeve Yönergesi’ne (SÇY) uyum çalışmalarını başlatmıştır. Büyük Menderes Havzası’nda SÇY’nin uyumu ve örnek Entegre Havza Yönetimi planı projesi buna ilk örnektir. İlgili kamu kurumlarının katıldığı bu proje sonucunda, Türkiye’deki suyun nicelik ve niteliğinin 14 ayrı kamu kurumu tarafından yönetiminin, Ulusal Su Yasası ve Platformu ile yeniden düzenlenmesi önerilmiştir. Bu konuda en önemli adım Ağustos 2007’de DSİ’nin Çevre ve Orman Bakanlığı’na bağlanmasıyla atılmıştır. Büyük Menderes Projesi sonucunda Nehir Havzası Planlarının ve Komisyonlarının da oluşturulması önerilmiştir.

  • Su Çerçeve Yönergesi, AB’nin özellikle su altyapı projelerini önemli ölçüde tamamlamış ve suyun niteliği ile ilgili sorunları olan kuzey ülkeleri tarafından hazırlanmıştır. Ayrıca, bu ülkelerin havzaları genelde sınır aşandır ve havzanın sonunda bulunurlar. Bu ülkelerin su politikalarının yansıtan SÇY; su altpayı projeleri hidrolik misyonunu tamamlamamış, sınıraşan havzalarda genelde akışın başında bulunan ve suyun niteliği kadar niceliği sorunu da olan Türkiye’ye tam uyumlu değildir. Türkiye, SÇY uyum çalışmalarında kendi su politikasını ve EHY modelini geliştirmelidir. Bu noktada Türkiye’nin ev sahipliğinde İstanbul’da gerçekleşecek 2009 Dünya Su Forumu, Türkiye’nin ve benzer durumdaki ülkelerin su politikalarını ve yönetim modellerini geliştirmeleri için önemli bir fırsattır. Ancak, bunun için Türkiye’de DSİ önderliğinde kamu, özel sektör, sivil toplum kuruluşları, üniversite vb. kurumların birlikte çalışması gerekmektedir.

    WWF-Türkiye’nin bu alandaki çalışmaları
    WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), Türkiye’de iyi su yönetiminin ve kullanımının gerçekleşmesi için tüm ilgi gruplarıyla birlikte çalışmaktadır. Gelişmekte olan ülkemizde suyun yönetimiyle ilgili olarak, tarımsal, endüstriyel, evsel ve turizm amaçlı kulanımı, ulusal güvenlik ve doğanın sürdürülebilirliği konularında katılımcı ve entegre bir çalışmaya ihtiyacı vardır. WWF-Türkiye, öncü STK rolüyle, Ulusal Su Politikası’nın katılımcı ve entegre biçimde oluşmasını, 25 nehir havzasında Entegre Havza Yönetimi komisyon/platformlarının kurulmasını desteklemekte, bu sürece örnek çalışmalarla yürütmektedir. Ulusal Su Politikası’na uygun halde ulusal, havza ve sulak alan ölçeğinde katılımcı ve entegre su yönetiminin uygulanmasını hedeflemektedir. Ayrıca, havza çalışmalarını başlatması ve kolaylaştırması yönüyle Sulak Alan Yönetim Planları'nı ilgili kurumlarla birlikte hazırlamakta, uygulamakta, yeniden düzenlemektedir.

    Türkiye’de Katılımcı Su Yönetimi ile ilgili mevcut düzenleme Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği’dir. Bu yönetmeliğe göre Ulusal Sulak Alan Komisyonu (USAK) ve illerde (yerel) İl Sulak Alan Komisyonları (İSAK) oluşturulur. Bu komisyonların kamu kurumları ağırlıklı bir yapısı vardır; STK ve Üniversite temsilcileri Çevre ve Orman Bakanlığı’nın tercihi ile katılırlar. Ulusal Sulak Alan Komisyonu’nun kuruluşunda önemli rolü olan ve Türkiye’nin RAMSAR STK odak noktası olan WWF-Türkiye, başlattığı ve Çevre ve Orman Bakanlığı ile birlikte koordine ettiği Uluabat Gölü Yönetim Planı (YP) çalışmasıyla yönetmeliğin, dolayısıyla USAK, İSAK ve Sulak Alan Yönetim Planı’nın yasal ve yaygın bir çalışma haline gelmesine ön ayak olmuştur. AB sürecinde bu yönetmeliğin sulak alan ölçeğinin yanı sıra havza ölçeğini içermesi ve kamu dışı ilgi gruplarının katılımına daha açık hale getirilmesi gerekmektedir. Bu amaçla Uluabat Gölü Yönetim Planının yenilenmesi ve yeniden uygulamaya geçmesinde etkin olarak çalışılmaktadır. Uluabat Gölü çalışmalarını yerel ilgi gruplarıyla birlikte Susurluk Havzası ölçeğine çıkarmak ve sonuçlandırmak için eğitim toplantıları düzenlemektedir.

    WWF-Türkiye, SÇY’nin öngördüğü Entegre Havza Yönetimini katılımcı bir halde oluşturmak ve altyapı kurmak üzere Konya Havzası’nda 2003’ten bu yana suyu kullanan ve yönetenlerle bir arada çalışmaktadır. Tuz Gölü ve Ereğli Sazlıkları – Akgöl, Konya Havzası’nın alt havzalarıdır; WWF-Türkiye Konya, Aksaray ve Isparta İSAK, Kuraklık Komisyonu çalışmalarını Havza Komisyonu’na dönüşecek yönde desteklemektedir. Burada havza bazında katılımcı ve entegre su yönetimi süreci tüm ilgi gruplarının katılımıyla başlatmıştır. Bu çalışma, AB sürecinde nehir havzası planlarını yapmak durumunda olan Türkiye için katılımcı ve başarılı bir örnektir.

  • 2003’ten beri Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı (ÖÇKKB) ile birlikte Tuz Gölü Yönetim Planı üzerinde çalışılmaktadır. İlgi gruplarının yerelde yoğun katılımıyla hazırlanmış olan Yönetim Planı sonucunda, çevre ilçelerin katı ve sıvı atık tesislerinin yapımına başlanmış, damla sulama pilot uygulamalar ve tarla eğitimleriyle yaygınlaşmıştır. Ayrıca su bütçesinin hazırlanması için Konya Havzası’nın yeraltı suyu kuyuları tespit edilmektedir.

    WWF-Türkiye, Doğa Karadeniz Havzası’nda örnek olması ve EHY sürecini başlatması amacıyla Fırtına Vadisi Yönetim Planı’nı Çevre ve Orman Bakanlığı ve Rize Valiliği’nin desteği ve ilgi gruplarının katılımıyla hazırlamaktadır. Ayrıca, Çevre ve Orman Bakanlığı, Isparta Valiliği ve İl Çevre ve Orman Müdürlüğü’nün yürüttüğü Eğirdir Gölü Yönetim Planı çalışmasına destek olmaktadır.

    Çağrı Eryılmaz
    WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı)

Çocuklar İçin

Keşfet ? Öyküler Kitap Kurdu