YUKARI

Yazarlarımız

Yazar: Cem Orkun Kıraç | Eklenme Tarihi: 01 Nisan 2010

Benzersiz Kıyılarımızı Daha Fazla Tanımalı ve Korumalıyız!

  • Kıyılarımız pek çok ülkenin kıyı alanlarından çok daha uzun. Örneğin, Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler arasında en uzun kıyı şeridi olan ülkeyiz. Tüm Akdeniz’de ise Yunanistan’dan sonra en uzun kıyısı olan ülkenin Türkiye olması dikkat çekici.


    Kıyılar; hidrosfer (sular), litosfer (karalar) ve atmosferin (hava) buluştuğu yegâne alanlardır. O yüzden kıyılar, tarihte her zaman insanlığın ilgisini çekmiş ve büyük yerleşimlerin yer aldığı coğrafyalar olmuşlardır. Akdeniz Havzası kıyılarında İstanbul, İzmir, İskenderiye, Beyrut, Cezayir, Trablus, Girne, Barselona, Marsilya ve Pire gibi önemli ve büyük şehirler kurulmuş ve bu yerleşimler kıyılarda medeniyetlere beşiklik yapmışlardır.

    Kıyılar ve barındırdıkları doğal ve kültürel değerler de ayrı bir güzelliktir. Bu doğal ve kültürel değerler ayrıca turizmin de hammaddesidir. Dolayısı ile korunması gereken bu doğal ve kültürel değerler olmasa turizm olgusu ya da farklı mekânları ziyaret etme cazibesi de oluşmaz. İnsanların seyahat ederek farklı yerlere, uzak ülkelere gitmesinin başlıca nedeni; farklı insanları, kültürleri, tarihi mekânları görmenin yanı sıra ormanlar, kıyılar ve milli parklar gibi doğal alanları da gezmek, görmektir. Elbette gezmenin sonucunda kitleler öğrenir ve kültürlerini ilerletir. İşte bu sözünü ettiğimiz doğal alanlar arasında kıyılar da dünya turizminin en temel taşlarından birini oluşturur.


    Gökova Körfezi, sadece Türkiye’nin değil tüm Akdeniz’in incilerinden biri.
    Ön planda Sedir Adası ve Sedir Adası feneri, arka planda ise Gökova Körfezi’nin bakir kuzey kıyıları görülüyor.


  • Kıyılardaki doğal ve kültürel varlıklarımız
    Doğal varlıkların başında kıyıların kendilerine has doğal habitatları ve peyzaj güzellikleri gelmekte; doğal kıyı ve deniz habitatlarında yaşayan birçok deniz ve kıyı canlısı da biyolojik çeşitliliği oluşturmaktadır. Karadeniz ve Akdeniz’de, doğal habitatların yer aldığı kıyı alanlarımızda kendine has ormanlık ve makilik alanlar da yer alır. Ayrıca kıyılarda yer alan, nehirlerin denizlere karıştığı birçok delta vardır. Dik kayaların uçurum yaparak denizle buluştuğu kıyılarımızın sunduğu görsellik de ayrıdır.

    Deniz ve kıyı alanlarımız sahip oldukları biyolojik çeşitlilik bakımından da dünyada ve Akdeniz’de hatırı sayılır bir konumdadır. Deniz ve kıyı canlılarından ülkemizde bulunanlarından bazıları dünyada sadece birkaç ülkede yaşamakta ya da dünya ölçeğinde nesli azalan canlılar grubuna girmektedir.

    Foça deniz ve kıyı alanları, bir Özel Çevre Koruma Bölgesidir (ÖÇKB). Orak Adası’nın meşhur Siren Kayalıkları ve solda yer alan Hayırsız Ada, kıyılarımızdaki peyzaj güzellikleri ve doğal habitatları en iyi şekilde yansıtıyor.

    Foça deniz ve kıyı alanları, bir Özel Çevre Koruma Bölgesidir (ÖÇKB).
    Orak Adası’nın meşhur Siren Kayalıkları ve solda yer alan Hayırsız Ada,
    kıyılarımızdaki peyzaj güzellikleri ve doğal habitatları en iyi şekilde yansıtıyor.


  • Sürüngenlerden deniz kaplumbağası (Caretta caretta) ve yeşil deniz kaplumbağası (Chelonia mydas) Akdeniz’de hatırı sayılır oranda sadece Türkiye ve Yunanistan’ın nispeten korunmuş kumsallarında yumurtlar. Her iki deniz kaplumbağası türü de Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN) çalışmalarına göre nesli tehlike altında olan türlerdir. Denizlerin oksijenini sağlayan deniz çayırları (Posidonia oceanica) ise sadece Akdeniz’e has (endemik) bir deniz bitkisidir. Deniz canlılarına barınak sağlaması, beslenme alanları oluşturması ve ayrıca oksijen sağlaması bakımından hayati öneme sahip bu deniz bitkisi 0,2–40 m. arasında derinliklerde varlığını sürdürür; yani kıyılarda bulunan bir canlıdır. Ülkemiz karasularında Marmara’da çok küçük bir bölgede, esas olaraksa Ege ve Akdeniz sahillerimizde görülür. Öte yandan, Akdeniz foku (Monachus monachus) Avrupa’nın en nadir canlısı olup, yine IUCN’e göre tüm dünyada nesli kritik derecede tehlike altındadır. El değmemiş ve nispeten daha az insan baskısı görmüş kıyılarımızda ve adalarımızda bazı deniz kuşları ve yırtıcı kuşlar da barınırlar ki, yine yukarıda bahsedilen canlılar gibi dünyada sadece birkaç ülkede bulunurlar. Küçük kerkenez (Falco naumanni), kara doğan (Falco eleonorae), tepeli karabatak (Phalacrocorax aristotelis), ada martısı (Larus audouinii) ve tepeli pelikan (Pelecanus crispus) ülkemiz kıyılarında bulunan dünya çapında önemli yabani kuş türleridir.




  • Kültürel varlıklarımız ise ülkemizin çok şanslı olduğu değerlerin başında yer alır. Özellikle kıyılardaki kültürel varlıklar, milattan önce binlerce yıl öncesine dayanan ve eşi benzeri olmayan antik ve yakın çağda yaşamış devletlerin şehirleri veya başkentleridir. Sinop’ta Sinope, Çanakkale’de Troya (Truva), İzmir’de Phokaia (Foça), Aydın’da Ephesus (Efes) ve Dydma (Didim), Muğla’da Knidos (Datça) ve Halikarnasos (Bodrum), Antalya’da Antiphellos (Kaş), Myra (Demre) ve Side (Aspendos) bunlara sadece birkaç örnektir. Tunç Çağı’ndan (M.Ö. 4.000’li yıllar) antik çağlara (M.Ö. 1000’li yıllar) kıyılarda gelişen şehir devletler, antik kentler, daha sonra Roma döneminden Osmanlı dönemine kadar binlerce yıllık geçmişe sahip şehirler, limanlar, anfi-tiyatrolar, tersaneler varlıklarını sürdürmüşlerdir kıyılarımızda. Şimdi ise bu kalıntılar işlevsiz olmakla birlikte tüm güzellikleri ile kıyılarımızı süslemektedirler. Bazıları mimarileri bakımından dünyada eşi benzeri olmayan yapılardır.

    Antik ve yakınçağa ait kıyılardaki kültürel varlıklarından eski yerleşimlerin şehir planları, kıyı yapılarının mimarileri, insanların kültürleri, diğer devletlerle ilişkileri, deniz ve kara ticaretleri 1800’lü yılların başından günümüze kadar ilgi odağı olmuş, gerek yabancı gerekse Türk arkeologlar tarafından araştırılmıştır. Özellikle İzmir, Antalya ve Hatay arkeoloji müzeleri ile dünyada kendi alanında sayılı olan Bodrum Sualtı Müzesi’ni gezdiğinizde ülkemizin kıyı kültür varlıklarını yakından görme ve inceleme şansı bulacaksınız. Yukarıda sadece bazılarını saydığım antik ve yakınçağ yerleşimlerini bizzat yerinde gördüklerinde herkesin etkileneceğinden eminim.

    Çok azımızın varlığının farkında olduğu Kaş Uluburun batığı dünyada gelmiş geçmiş en önemli 10 arkeolojik keşiften biri olarak kabul edilir. Bir Türk süngerci tarafından 1982 senesinde bulunan ve M.Ö. 1300 yılında battığı belirlenen, Tunç çağından kalma 3300 yıllık bu batık gemi Antalya Kaş ilçesinin doğusundaki Uluburun kıyılarında -40 m. ile -60 m. arasında dipte yatmaktadır. Texas AM Üniversite’sinden sualtı arkeologları George Bass ve Dr. Cemal Pulak’ın ayrıntılı çalışmalarından sonra buluntuların tümü Bodrum Sualtı Müzesi’ne aktarılmıştır. Uluburun batık gemisi’nin tarihte bilinen en eski gemi olması ve Uluburun gibi eşsiz başka yüzlerce (belki binlerce) batık gemi ve batık şehrin, antik liman ve tersanelerin varlığı, Türkiye kıyılarının tarihi önemini çok iyi vurguluyor sanırım.

  • Kıyıların korunması
    Kıyılarımızda gerek kültürel-tarihi değerleri gerekse doğal varlıklarımızı tehdit eden en önemli etmen kıyılardaki betonlaşma ve dokunulmamış kıyılara yol açılmasıdır. Madalyonun bir tarafında kalkınma, gelişme adına yapılan bu projeler, öbür tarafında doğa tahribatları karşımızda duruyor. Bu yapılaşmalar ne yazık ki kıyılarda ve denizlerde sürdürülen saygın bilimsel çalışmaların, onca emek verilen araştırma ve koruma projelerinin sonuçlarına aldırış edilmeden planlanmış ve hayat geçirilmiş!

    Kıyılarımız farklı statülerde korunan alan tanımlarıyla korunmaya çalışılmaktadır. Bunların başında Milli Park, Özel Çevre Koruma Alanı, Doğal/Tarihi/Kentsel SİT Alanı ile belirli kıyılarda Dalışa Yasak Saha gelmektedir. Ancak hiçbir koruma statüsüne sahip olmamakla birlikte müthiş güzellikleri olan kıyılarımız da az değildir. Herhangi bir koruma statüsüne sahip olmayan bu tip kıyılar ne yazık ki belediyelerin imar planları ile sahip oldukları değerlere bakılmaksızın “ranta yenik düşerek” yapılaşmaya, betonlaşmaya açılmaktalar. Bazen de, önceden SİT alanı ilan edilmiş kıyıların, herhangi bir bilimsel gerekçe olmaksızın ya SİT statüleri kaldırılmakta ya da SİT dereceleri düşürülerek yapılaşmaya olanak tanınmaktadır.


    Kuşadası yakınlarındaki antik Efes kenti her sene 10.000’lerce yabancı ve yerli turist için çekim noktası.

  • Burada akla gelen soru şudur: Bu SİT statüleri en başta neden 1. dereceye layık görülüyor; sonra alanda ne değişiyor ki 2.ve 3. dereceye indiriliyor? Hepimiz biliyoruz ki, SİT derecesi değiştirilmek istenen kıyı alanlarında hiçbir coğrafi veya fiziki değişiklik yok. Kıyılarımızı 1990 yılında yürürlüğe giren 3621 sayılı Kıyı Kanunu tek başına korumaya yetmiyor. Mevzuat eksikliği mevcut. Bunların arasında en önemlisi, var olan ÇED Yönetmeliği’nin eksik ve yetersiz olmasıdır. Kıyılarımızda yapılan birçok yapılaşma projesi ya Çevresel Etki Değerlendirmesi’ne tabi değil ya da yapılan ÇED raporları doğal değerleri koruma yönünde gerçekleri yansıtmıyor. ÇED’e tabi olmayan projelerden yazlık konutlar, toprak veya asfalt yeni yol açmalar veya mevcut yolların genişletilmesi kaçınılmaz şekilde bakir kıyı alanlarının doğallığını bozuyor; doğal ormanların ve makiliklerin hatta zeytinlik ve narenciye ağaçlarının tahrip edilmesine veya olduğu gibi ortadan kaldırılmasına neden oluyor.

    ÇED raporlarının bazılarında ise kıyıdaki faaliyetin ya da projenin doğaya en az zarar vermesi için bazı önlemlerin var olduğundan söz edilir. Ancak 24 yıllık doğa korumacılık yaşantımda, ne projenin aslına uygun olup olmadığına ne de raporda yer verilen alınması gerekli önlemlerin hayata geçirildiğine ilişkin sorumlu kuruluşlarca izleme yapıldığına şahit olmadım. Ancak ne olursa olsun, ilerideki dönemlerde bilimsel çalışmalar, koruma bilinci ve doğal-kültürel değerlere saygı, kıyılarımızı korumada ve gelecek kuşaklara aktarmada en önemli rolü oynayacaklardır. Bizler görür müyüz bilemem ama eminim ki genç kuşaklar gelecekte, yakın geçmişten günümüze işlenen doğa tahribatlarını, kıyı alanları talanlarını kınayacaklar ve “hangi mantıkla bu doğa katliamları yapıldı” diyerek vicdanlarında yargılayacaklardır.

    * Cem Orkun KIRAÇ, Kuş Araştırmaları Derneği (KAD) Kurucu Üyesi; Sualtı Araştırmaları Derneği (SAD) Kurucu Üyesi

    * Haber fotoğrafı: Bozulmamış ve doğal özelliklerini koruyan kıyılarımız, dünyada farklı milletlerden denizcileri ülkemize çekiyor. Gökova Körfezi ülkemizin ünlü “mavi yolculuk” rotasının vazgeçilmez bir bölgesi.

Çocuklar İçin

Keşfet ? Öyküler Kitap Kurdu