YUKARI

Yazarlarımız

Yazar: Canan Egüz | Eklenme Tarihi: 08 Ağustos 2009

İngiliz Bahçesi

  • Ne zaman boşluğun ortasında tek başına duran bir ağaç resmi görsem aklıma hep çocukluğumun İzmir’indeki İngiliz Bahçesi gelir.

    Oranın adı neden İngiliz Bahçesi’ydi bilmiyorum ama o ağacın bir çınar ağacı olduğunu, yazın sıcağından koruyan cömert gölgesi, salıncaklarımızı taşıyan güçlü dallarıyla çocukluk anılarımızda önemli bir yer tuttuğunu hatırlıyorum. Havalar ısınınca uçurtma telaşı başlardı evlerde. Tavan aralarından ya da bodrumlardan çıkan uçurtmalar onarılır ya da aerodinamikten anladığını düşündüğümüz babaların, amcaların öncülüğünde yeni model uçurtmalar tasarlanırdı. Ama ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın meltem rüzgarlarında savrulan uçurtmalarımızı ağacın dallarına dolanmaktan kurtaramazdık. Böyle durumlarda en cabbar arkadaşlardan biri ağacın tepesine tırmanıp da orasını burasını berelemek uğruna kendisini feda eder ve uçurtmayı çok yara almadan kurtarmaya çalışırdı. Bir uçurtma aşağılara doğru süzülüp de ağacın tepesine indi mi balkonlarında beş çayına oturmuş anneler, teyzeler yerlerinden kalkıp dikkat kesilir, ağacın tepesindeki çocuğun annesi aman düşmesin diye direktifler verir, hatta bazen zorlu bir kurtarma operasyonunun ardından kahramanımız balkonlardan alkış bile toplardı.

    Balkonumuzun bir yönü körfeze, diğer yönü çınar ağacına bakardı. Ev ahalisi de ruh haline göre melankolik bir günde deniz manzarasını, neşeli bir günde ağaca doğru oturmayı seçebilirdi. Çocukluğumun körfezi İzmir’liler dışında herkese pis kokardı. Bizse o pis kokuya duyarsızlaşmış olmalıyız ki, ancak uzun seyahatler ardından, Halkalı yönünden şehir merkezine ilk giriş biraz sancılı olur, sonra burnumuz kokuya tekrar alışırdı. Şimdiyse başka bir şehirde yaşıyorum ama memleketime yaptığım kısa ziyaretlerde artık öyle bir koku almıyorum. İzmir Belediye’sinin önemli çalışmaları ile bu sorun çözülmüş gibi görünüyor. Keşke bir gün rahmetli babaannemin pek keyifle anlattığı Karataş Deniz Banyoları da yeniden hayat bulsa.

    Gelelim İngiliz Bahçesi’ne. İngiliz bahçelerinin aslında bir bahçe düzenleme tarzı olduğunu da yıllar sonra öğrendim. Peyzaj çalışmalarının ve bitkilerle süslemelerin çok yoğun olarak kullanıldığı o kraliyet bahçelerindeki yaklaşımın aksine, 19. Yüzyılda yavaş yavaş yayılmaya başlamış bu yeni moda bahçelerde doğal bir manzara yaratılmaya çalışılmış, yapay görüntülerden uzaklaşılmıştır.

    İzmir’deki İngiliz Bahçesi’nin isminin bu bahçe tarzından mı yoksa parkın kurucularından mı geldiği bilinmese de çok eskilere dayanan bir mesire yeri olduğunu biliyoruz.

  • Benim çocukluğumda ise cumbalı eski evlerin yerini yeni apartmanlar almaya başlarken sanırım İngiliz Bahçesi de yavaş yavaş daralmaya başlamış, hatta en sonunda sayılı ağacın hüküm sürdüğü büyükçe bir arsa görünümüne bürünmüştü. Sanırım bu görünüm 80’lerde sivrilmeye başlayan müteahhitlerin de gözünden kaçmamış, son çocukluk yıllarım İngiliz Bahçesi’nin son parsellerine oturtulan ve 4-5 bloktan oluşan devasa bir apartmanın neredeyse 2 yıl süren inşaat gürültüleri ile geçmişti.

    Çınar gitmiş, bahçe gitmiş, inşaat süresince mahalleli hanımlar balkonlarına çıkıp rahatça bir çay bile içemez olmuşlardı. Çocukluk yıllarımda “güç” önündeki ilk sınavım sanırım bu olmuştu. Mahalledeki arkadaşları örgütleyip bir imza kampanyası başlatmak, topladığımız imzaları büyük adamlara ulaştırmak, inşaat kesinkes yapılacaksa bile, çınarımızı koruyacak bir plan çizdirmek konusunda günlerce konuştuğumuzu, babalarımızı sorularımızla bunalttığımızı hatırlıyorum.

    İngiliz bahçesine önce çok büyük beyaz bir dikdörtgen çizildi. Sinirimizden boyasını eşeleyip durduğumuz o yamuk şeklin üzerine bir zaman sonra tahtadan bloklar çakılarak inşaat alanı çevrelendi. Ağacın ne vakit kesildiğine ise hiçbirimiz şahit olamadık. Bir sabah annemi balkon kapısında dikilmiş karşıya bakarken buldum. Annem nedense gözlerini benden kaçırmış, ne olduğunu sorunca da başıyla karşıdaki arsayı işaret etmişti. Tahta panellerin ardından ancak en üst dallarını görebildiğimiz ağacımız artık yoktu.

    Gözlerimin dolduğunu, boğazıma bir yumru oturduğunu hatırlıyorum.

    Şehir içine ve dışına doğru genişlerken ilk gözden çıkarılanlar hep ağaçlar ve yeşil alanlar olurken, şimdilerde verilen bir emlak ilanında gözüme takılan şu cümle içimi acıtıyor: karataş ingiliz bahçesi taraflarında,sahile yakın,ikinci kat, temiz ve kullanışlı daire...

    Bir semte adını veren böyle bir tarihi mesire yeri korunabilir, güzelleştirilebilir, hatta doğru bir planla ortak yaşam alanları yaratılarak, ekonomik anlamda işlerlik bile kazandırılabilirdi. Ama kaybedildi.

    Şimdi ne zaman boşluğun ortasında tek başına duran bir ağaç resmi görsem aklıma hep çocukluğumun İzmir’indeki İngiliz Bahçesi gelir. Ama artık ne o bahçe, ne bahçeye bakan evimiz, ne de çocukluk heyecanlarımızdan eser kaldı.

    Bahçelerimizi koruyalım. Onlar bazen bir ailenin, bazen bir mahallenin bazen de koca bir ülkenin vefakar ve huzurlu dostları.
    Çıkıp da nefes alacağınız bahçelerinizin kaybolmaması dileğiyle...

Çocuklar İçin

Keşfet ? Öyküler Kitap Kurdu