YUKARI

Yazarlarımız

Yazar: Nuran Talu | Eklenme Tarihi: 26 Kasım 2008

Herkes Suyu Konuşuyor

  • Son dönemlerde herkes, her kurum kuraklığı ve susuzluğu konuşuyor. Çevre kurumsallaşması bu yönde değiştiriliyor, 50 yıllık DSİ, Çevre ve Orman Bakanlığı’na bağlanıyor.

    Temelde sorun; yıllardır su zengini olarak bilinen Türkiye’nin aslında, kişi başına düşen ortalama kullanılabilir su miktarı bakımından dünya sıralamasında gerilerde olduğunun idrak edilmesi. Bir ülkenin su zengini sayılabilmesi için kişi başına düşen ortalama kullanılabilir su miktarı yıllık en az 10.000 m3 olmalı, bu rakam Türkiye için 1.430m3. Türkiye’de su kaynaklarının %70’e yakın bir kısmı tarımda, %30’luk kısmı ise evsel ve endüstriyel tüketimde kullanılmakta. 2030 yılında ise Türkiye’nin nüfusunun 80 milyona ulaşacağı ve kişi başına yılda 1.100 m3 kullanılabilir su miktarı düşeceği öngörülüyor. Görünen o ki, ülkede ciddi boyutlarda su sıkıntısıyla karşı karşıya gelinecek. Son 50 yılda Türkiye’de 1.300.000 hektarlık sulak alanın -üç Van Gölü büyüklüğünde bir alan - plansız ve aşırı su kullanımı gibi çeşitli nedenlerle kurutulmuş ve geri dönüşü olmayacak şekilde kaybedilmiş olması da işin cabası. Su kaynaklarının ancak % 36’sını geliştirebilmiş olan Türkiye’nin artık su yönetimi politikalarını makro kararlar olarak ele alması gereği açıkça ortaya çıkıyor.

    Tüm bu koşullar dikkate alındığında, AB sürecinde “çevre” adına yürütülmekte olan müzakerelerde, su yönetimi ile ilgili Birlik müktesebatına nasıl uyum sağlanacağı konusu daha da önem kazanmaktadır. Su kirliliğinin önlenmesi yönünde, mevzuat uyumu açısından son dönemde ilerlemeler kaydedilse de, su kaynaklarına bir “yönetim” anlayışı ile yaklaşılması ihtiyacı halen vardır, zaten AB taahhütleri de bunu gerektirmektedir.

    Türkiye’de tarım, enerji ve endüstriyel faaliyetlerin yoğunlaştığı bölgelerde ve kentsel yerleşim alanlarında yüzeysel ve yeraltı su kaynaklarının büyük tehdit altında olup, bu konuda şimdiye kadar yapılan çalışmaların çok yetersiz düzeyde olduğu öteden beri bilinmektedir. Ani mevsim değişiklikleri, aşırı sıcaklar, fırtına ve sellerin neden olacağı su kaynakları sorunlarının ve diğer sektörlerin ekonomik kalkınmasına etkilerinin (çölleşme, kuraklık nedeniyle yaşanan tarım ekonomisi sorunları vb) diğer ülkelerde yaşandığı gibi Türkiye açısından da gündeme geldiği/geleceği açıktır. AB çatısı altında, ya da dışında Türkiye, su kaynaklarının azalmasını ve kirlenmesini önlemek için kapsamlı yasal, kurumsal-idari, teknik ve finansal önlemler almak ve bu önlemleri belirli planlar dahilinde etkin bir şekilde uygulamak durumundadır.

  • Bu çerçevede, Türkiye’de su politikalarının akılcı bir şekilde tespit edilmesi ve ilgili tüm sektörler nezdinde yeterince somut su yönetimi stratejilerinin ve eylem planlarının geliştirilmesi gerekmektedir. Daha da önemlisi mevcut uygulamaların yarattığı olumsuz etkilerin tespit edilmesi de lazımdır. Örneğin; madencilik faaliyetlerine izin veren ve Haziran 2004’de yürürlüğe girmiş olan 5177 sayılı “Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun” ile su havzaları madencilik faaliyetlerine açılmış ve ardından Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’nde yapılan bir değişiklik ile su havzaları-orta mesafeli koruma bandına bu yöndeki faaliyetlerin yapımı için izin verilmiştir. Bu konu süreç içinde yargıya intikal ettirilerek su havzalarının korunması lehine sonuçlanmış olsa da, bu gibi uygulamalar üzerinde hassasiyetle durulması gerekmektedir.

    Türkiye’de su yönetiminde çok katılımlı politikalar belirlemek amacıyla, bu alanda faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının (STK’lar), uluslararası destek kuruluşlarının vb. çalışmalarından da yararlanılmalı ve ortaklıklar kurularak çalışmalar hızlandırılmalıdır. Örneğin, WWF-Türkiye tarafından 2007’nin başında “Suyumuza Sahip Çıkalım” kampanyası ve bu yönde yürüttüğü faaliyetler Türkiye’de yeni su politikalarının belirlenmesi yönünde olumlu çağrılar yapmaktadır. Yine, STK’lara destek verme noktasında; Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı kapsamındaki Global Çevre İmkanı-Küçük Destek Programı’nın (GEF-SGP) yerel düzeyde tarımsal kalkınma ile su yönetimi etkileşimini ele alan STK’ları destek projeleri dikkat çekicidir. Bunlara örnek olarak Palas Tuzla Doğa Dostu Tuz Çıkarım Projesi, Kayseri-Şeker Pancarında Damla Sulamanın Yayılması Projesi verilebilir.

    Dr. Nuran Talu
    Çevre Bilimci , Küresel Denge Derneği Başkanı
    29.09.2007

Çocuklar İçin

Keşfet ? Öyküler Kitap Kurdu