YUKARI

Yazarlarımız

Yazar: Kerem Ateş | Eklenme Tarihi: 10 Ağustos 2008

Kentleşme = Yüksek Katlı Binalaşma (mıdır?)

  • İstanbul Boğazı’nda şöyle bir gezintiye çıktığımızda gözümüze peş peşe yükselen inşaatlar çarpar oldu. Boğazın eşsiz güzelliğine sıra sıra indirilen bu hançerler hem estetik açıdan hem de yaratıkları çevresel sorunlar açısından rahatsızlık veriyor.

    Yakın tarihe şöyle bir göz atarsak; hatırlarsanız 1989’da başlayan Taksim Park Otel inşaatı, yapıldığı dönemde büyük tartışmaları da beraberinde getirdi. Yükseldikçe Boğaz’ın siluetini bozduğu, çevre binalarda risk yarattığı gerekçesiyle sivil toplum örgütleri inşaata karşı bir kampanya başlattı ve bunun sonucunda, 1994 yılında otel inşaatı durdurularak 20 katı yıkıldı. O günden sonra bölge SİT alanı ilan edilerek yanındaki Alman Büyükelçiliği’ni geçen tüm katlar yıkıldı.

    Son dönemde yine en çok konuşulan inşaatlardan biri Levent’te yapılması planlanan Dubai Towers kuleleri oldu. Arap sermayesi’nin İstanbul’daki en büyük yatırımı olarak lanse edilen kulelerin, kentte büyük bir iş hacmi yaratacağı iddia edildi. Ancak gerek doğacak trafik yoğunluğu, gerekse bölgenin alt yapı yetersizliği gibi nedenler ve yüksek sesle dillendirilen tepkiler sonucunda bu proje şimdilik rafa kaldırıldı.

    Geçtiğimiz hafta sonu Kadıköy’de bir eylem düzenlendi. Kadıköy Mühürdar semtinin, denize yakın kesiminde 5 yıldızlı ve çok katlı bir otel inşaatına karşı Kadıköy sakinleri bir tepki eylemi düzenlediler. TÜRÇEK, SOS Çevre Gönüllüleri gibi sivil toplum kuruluşlarının da destek verdiği eylemde, kentin siluetini bozacak bu devasa bina inşaatının durdurulması ve çevre binaların yüksekliğinin en az 2 katı yükselen binanın fazla katlarının yıkılması yönünde talepler dile getirildi.

    Kadıköy’ün tarihsel yapısına ve dokusuna zarar veren bu ve benzeri yapılaşmaların önüne geçilmediği takdirde, İstanbul’un eşsiz güzelliği olan boğaz görüntüsünden mahrum kalınacağı ortada. Onun yerine manzaramız büyük ve devasa yapılar olacak. Bununla birlikte Kadıköy’de inşa edilmekte olan otelin olduğu bölge dolgu zemin. Olası bir büyük depremde yapılan otel zemin sıvılaşması, temel çökmesi gibi risklerle karşı karşıya. Ayrıca iklim değişikliği açısından bakıldığında da özellikle bu tarz devasa yapılar şehirsel mikro iklimlerde değişime yol açabiliyor. Bu tarz binalar boğazdan gelen serin rüzgarların önünde bir set oluşturarak iç bölgelere ulaşmalarına engel oluyor ve dolayısıyla iç kesimlerin yaz aylarını daha sıcak hissetmesine, kışınsa hava kirliliğini daha fazla yaşamasına sebep oluyor.

    Ancak tüm bunların ötesinde doğacak en önemli sorun, imar planlarında yapılan bir değişiklikle inşaatına izin verilen bu ve benzeri devasa yapıların emsal kabul edilerek diğer bölgelerde de bu tarz yapılaşmanın önünü açacak olmasıdır. İstanbul’un tarihi dokusuna ve doğal değerlerine zarar verecek bu tarz yapılaşmaların önüne geçilmesi için sorumluluğu olan herkesin bir an önce yapılan yanlışlardan geri adım atması gerekmektedir.

    Kentleşmek, devasa binalar yapmak değildir. Doğru kentleşmek, kentin doğal yapısını, kültürel çehresini bozmadan, bu yapıya uygun kentleşmeyi planlamaktır.

    Çevresel ve tarihi değerle duyarlı, İstanbul’u seven herkesi bu konuda hassas olmaya davet ediyorum.

Çocuklar İçin

Keşfet ? Öyküler Kitap Kurdu