YUKARI

Yazarlarımız

Yazar: Gündüz Fındıkçıoğlu | Eklenme Tarihi: 01 Temmuz 2008

Stern Raporu, Global Isınma, Kuşaklararası Adalet ve Iskonto Oranı

  • “The map appears to us more real than the land.”
    D. H. Lawrence



    Kuşaklar arası adalet bir etik problemi oluşturabildiği gibi, toplumsal organizasyon açısından da bir problemdir. Uzun dönemli bir proje için yatırım kararı verilirken hem bugünkü kuşakları, hem de gelecek kuşakları ilgilendiren bir seçim yapılmaktadır ve, demokrasiden bahsediyorsak, karar alma kriteri ve süreci bizi ilgilendirmek zorundadır. Pozitif bir zaman tercihi faktörü kullanmamız bugünümüzü yarınımıza ve kendi refahımızı gelecek kuşakların refahına tercih ettiğimizi gösterir. Bunun tersi de doğru olabilir. Maliyet-yarar analizi yaparken ilgili aktörlerin faydalarının eşit ağırlık taşıdığını varsayıyoruz ama zamana yayılan bir projede bunu yapmıyoruz. Bir örnek daha verilebilir: enflasyon da bir vergi olduğuna göre, bugün vergi vermeyenler hem enflasyon aracılığıyla diğerlerinin bugününe zarar veriyorlar, hem de gelecek kuşaklara -bugün duruma müdahale edemeyecek olanlara- negatif miras bırakmış oluyorlar. İç ve dış borçlanmada da aynı tercihler söz konusu. Keza, nükleer atıkları geleceğe devretmek ya da gelecekte iklimin değişmesini önlemek için şimdiden yatırım yapmak gibi daha da uzun dönemli ve kritik konularda da zaman tercihi önemli olmak zorunda. Peki, kuşaklararası adalet tanımımız nasıl olmalı ve gelecek kuşaklara bizim borçlarımızı ödeme yükümlülüğü bırakmamız hangi sınıra kadar adil olabilir?

    Frank Ramsey’in 1928'de sormuş olduğu soruyu tekrar sorabiliriz: sıfır dışında bir zaman tercihi faktörü kullanmaya ahlaki açıdan hakkımız var mı? Bilindiği gibi, 26 yaşında genç bir dahi olarak öldüğü zaman iktisata da katkıda bulunmuş bir Cambridge mantıkçısı ve matematikçisi olan Ramsey, "sosyal faydanın" kuşaklararası iskonto haddinin sıfır olduğunu ahlaki bir zorunluluk olarak varsaymıştır. Bunun anlamı bugünkü kuşağın gelecek kuşaklarla arasında kendi lehine bir fark görmemesi gerektiği saptamasıdır (kuşaklararası altrüizm-diğerkamlık). Ramsey, muhtemelen, bugünkü kuşağın afaki bir gelecek için feda edilmeye razı olacağını düşünmemiş ve problemi varolmayan ve, dolayısıyla, kendi haklarını savunamayan kuşaklara haksızlık yapılmaması noktasından tanımlamış. Modern iktisat teorisinde, üstüste binen kuşaklar sınıfı dinamik modellerde pozitif miras bırakma de tartışılıyor. Ramsey zamanında bu konuyu tartışmamış ve kuşaklararası nötr olmayı adalet açısından yeterli görmüş. Ayrıca, Ramsey işgücü (nüfus) artış hızını sıfır varsaymıştır.

  • Peki, konunun çevre ve global ısınma ile alakası ne? Yakından alakalı, çünkü alınabilecek önlemleri düşünürken dayanılacak en önemli varsayımların başında iskonto oranı geliyor. Onbinlerce yıl gezegeni etkileyecek bir kararda küçük bir iskonto haddinin bile birkaç yüzyıl sonra doğacakların faydalarına bir ağırlık atfedemeyeceği açık olmalı. Ayrıca, eğer pozitif bir iskonto haddi uygulanacaksa, iskontonun iskonto oranına elastikiyeti zamanın bir fonksiyonu olarak artacaktır. Örneğin, 1 TL’nin -değerinin sabit kaldığı varsayımı ile- elli yıl sonraki değeri şöyle tablo haline getirilebilir.



    %4’ten %5’e geçiş bile nicel sonuçları çok değiştirebiliyor. Ancak, burada bu problemin sadece etik tarafı ile ilgileniyoruz. Problemi kuramsal çerçeveye sokarsak, fayda fonksiyonlarının birbirlerine bağımlı ve tüketim dışsallıkları yaratan türden olduklarını varsaymalıyız. Bahsettiğim örneklerde bir kamu malına iskonto uygulama problemi ile karşı karşıyayız.

    Aslında, bu problem Ramsey probleminin bir veçhesi idi ve genel olarak da 1900'lerin başında ingiliz iktisatçılarının tartışmış oldukları bir sorundu. Problem şudur: sıfır zaman tercihi ile uzun dönemli bir kararda, projeyi finanse etmek için gereken bugünkü tasarruf oranı çok yüksektir ve projenin ufku sonsuza giderken tasarruf oranı %100’’e gider. Limitte %100 olan tasarruf oranı bugünkü kuşakların (limitte) hiç tüketiminin olmaması anlamına geliyor. Ayrıca, Ramsey problemi çerçevesinde, bazı teknik varsayımlarla, optimal tasarruf oranı verimlilik katsayısından bağımsızdır. Etik açıdan, kuşaklararası fark gözetmeyerek sıfır zaman tercihi kullanalım derken imkansız bir sonuca ulaşıyoruz ve zaten o zaman da bugünkü kuşağı -veya herhangi bir kuşağı, hatta her kuşağı- harcamış oluyoruz. Açıktır ki, bu sonuç da bir ahlaki zorunluluk veya istenilirlik kriteri olarak kabul edilemez.

  • Sıfır zaman tercihi kullanılabilir bir kriter oluşturmadığı gibi, ahlaki açıdan da amaçladığının tersi sonuçlara ulaşabiliyor. Pozitif bir zaman tercihi kullanacak ve/fakat ahlaki bir kritere de uyacak isek nasıl bir sonuca ulaşabiliriz? Bu durumda her kuşağın hesabını ayrı ayrı yapacağını ve her kuşağın ilerideki kuşaklara uygulayacağı zaman tercihinin kuşak uzaklaştıkça düşeceğini söyleyebiliriz: 200 yıl sonraki bir kuşağa davranışımızla 100 yıl sonraki bir kuşağa davranışımız arasında fark gözetmememiz gibi. Her kuşak kendi refahının ağırlıkta olduğu fakat diğer kuşakların refahına da bir önem atfeden bir karşılıklı bağımlılık içinde, ama yine de kendisine odaklanmış fayda fonksiyonuyla çalışabilir ve kuşaklarası adalet aktörlere/kuşaklara göreceli olarak ortaya çıkabilir. En azından, kendi kuşağı içinde kendisi dışındaki herkese eşit davranan bir fayda fonksiyonu sorunu çözmese de kısmi bir “tarafsızlık olarak etik” çözümü yaratabilir.

    İngiliz hükümetinin isteği üzerine kaleme alınan Stern Review iklim değişikliklerinin ekonomik etkileri, karbondioksit ve diğer sera gazı salınımlarının kısıtlanması, alınabilecek önlemlerin maliyeti ve faydaları üzerine 700 sayfalık bir doküman oluşturuyor. Rapor çeşitli kamu görevlerinde de bulunmuş tanınmış İngiliz ekonomisti Sir Nicholas Stern başkanlığında bir komisyon tarafından hazırlandığı için bu adla anılıyor. Rapor, iklim değişikliği ve çevre sorunlarının 21. yüzyılda gelecek kuşaklar üzerindeki etkisi ve ekonomik maliyetinin geçen yüzyılın dünya savaşları ve 1929 Büyük Bunalımının maliyetiyle kıyaslanabilecek kadar yüksek olduğunu iddia ediyor. Bu iddia çok ciddi bir iddia olduğu için, Rapor alınması gereken önlemlerin eşit derecede ciddi ve çabuk alınması gereken önlemler olduğunu savunuyor. Açıkçası, Stern Raporuna yöneltilen temel eleştiri raporun potansiyel zararları abarttığı fakat alınması gereken önlemlerin maliyetini fazla iyimser olarak düşük gösterdiği şeklinde. Sonuçta raporda tercih edilen iskonto oranı iklim değişikliğinin ekonomisiyle ilgili araştırma yapan ekonomistlerin ortaya koymuş oldukları iskonto oranından çok düşük ve problem buraya gelip dayanıyor. Problemin buraya gelip dayandığı içlerinde Martin Weitzman (Harvard) ve William Nordhaus (Yale) gibi tanınmış ekonomistlerin de olduğu pekçok yorumcu tarafından saptanmış durumda. Problemin buraya gelip dayanması da global ısınma, iklim değişikliği, sera etkisi gibi konuları kuşaklararası adalet ve iskonto oranı gibi iktisat ve siyasal iktisat-iktisadi felsefe alanlarına bağlıyor. Ayrıca, ender rastlanan felaketlerin olasılık dağılımının uzun -veya şişman- kuyruklarla nitelenmesi konuyu finansa da yaklaştırmış oluyor.

  • Stern raporu bir Hotelling probleminde tüketimi dönemlerarası aynılaştırırarak düzleştirirken (consumption smoothing), yani faydanın bugünkü değerine iskontolanmış (indirgenmiş) halini –karbondioksit-eşdeğeri sera gazı emisyon stoğunu tahdit değişkeni olarak alarak- maksimize ederken, iskonto oranını düşük tutarak politika rampasının eğimini düzleştiriyor. Bu optimizasyon probleminde eş-durum değişkeni faiz veya iskonto oranıyla monotonik artan bir gölge-vergi, sera gazı emisyon vergisi olarak yorumlanabilir. Stern varsayımları sera gazı emisyonunu erken dönemde, çabuk kısıtlayarak emisyon stoğunu yüzyılın sonunda 550 ppm (milyonda bir birim parça) civarında tutmayı ve ısı artışlarını da böylece sınırlamayı önerirken, düşük iskonto oranı kullanarak global ısınmaya karşı alınacak önlemlerin şiddetini artırıp, zamanlamasını öne çekiyor. Sanayi Devrimi öncesi 280 ppm emisyondan bahsettiğimizi ve Stern raporunun sera gazı emisyonunu 550 ppm üstünde bir noktada stabilize etmeye çalışmanın –yani daha yüksek iskonto oranı alarak tüketim patikasını bu şekilde düzleştirmeye çalışmanın ya da yakın kuşakların refahını gelecek kuşakların refahından daha fazla düşünmenin, global ısınmaya karşı alınacak önlemleri ötelemenin ve yumuşatmanın- çok riskli olacağını savunduğunu belirtelim.

    Neden bahsettiğimizi iyice anlayabilmek için biraz notasyon kullanmaya mecburuz. Olabilecek en açık ve kısa notasyonu Martin Weitzman’dan ödünç alıyorum. Elimizde en temel Frank Ramsey denklemi var: . Burada faiz oranı, saf zaman tercihi faktörü, fert başına tüketim artış oranı ve marjinal faydanın elastikiyeti veya göreceli riskten kaçınma katsayısı oluyor. Yani fayda fonksiyonunun şekli veya eğriliği, ve eşanlı olarak kişiler arası eşitsilikten kaçınma katsayısı ve riskten kaçınma katsayısı bu değişkenle ifade ediliyor. Saf zaman tercihi faydayı iskontolayan daha temel bir soyut değişken, faiz oranıysa bildiğimiz somut faiz oranı oluyor.



  • Ramsey tüketim artışını sermaye birikiminin bir fonksiyonu olarak düşündüğü için –bir nedeni basit, Sovyetler Birliği orada duruyordu- sermaye stoğu arttıkça ölçeğe göre azalan getiriden limitte ve . Bugün en basit post-Solow bir modelde işgücü verimliliğini artıran (Harrod-neutral) dışsal teknolojik gelişmenin büyüme hızı olarak düşünülebilir. Sera etkisi ve global ısınmayla beraber, belirsizliğin analize dahil olduğu bir çerçevede, “uzun (şişman) kuyruklu” bir olasılık dağılımı kabul eden rastsal değişken şeklinde düşünülmelidir. Burada, beklenen marjinal faydanın ağırlık merkezi olasılık dağılımının global ısınmaya bağlı olarak “şişmanlaşan” sol kuyruğu oluyor.



    Bu korkunç bir fark demek çünkü zaman dlimi çok uzun: 100 yıllık bir ufkumuz varsa global ısınmaya bağlı oluşabilecek zararın bugünkü değerini %6’dan iskontolarsak bu değeri bugüne %1.4’den çeken Stern raporunun bulduğu zarar rakamının 1/100’ünü buluyoruz!

  • Demek ki, iki varsayımın sonuçları arasında uçurum var, fark çok büyük. Sıfıra yakın bir zaman tercihi faktörü tasarruf oranını %100’e çekeceği için, Stern raporunun varsayımı makul bir varsayım gibi görünmüyor. Stern’in, Ramsey problemi çerçevesinde, sıfır zaman tercihi varsayımını etik bir varsayım olarak empoze eder görünmesi ekonomistleri hiç memnun etmeyen bir gelişme.

    Temelde çok önemli ve incelikleri, ya da varyantları saymakla bitmeyecek kadar detaylı yaklaşımlara konu olmuş, derin bir felsefi konu söz konusu. Ekonomistlerin eleştirileri daha çok Rapor’da tercih edilen elastikiyet ve saf zaman tercihi parametre değerlerinin bugünün piyasa koşularında oluşan oranları temel alırsak gerçekçi olmadıkları şeklinde. Ayrıca, Stern raporu zaten sıfır zaman tercihi kullanmayı neredeyse bir desideratum, bir dictum, bir etik duruş olarak öne sürmeye hazır bir ton taşıyor ve yer yer aşikar biçimde bu etik ve felsefi geleneğe referans veriyor. Elbette, yaşayan bireylerin –ve dolayısıyla bugünün piyasalarının- tercihlerinden tamamen kopuk bir etik desideratuma dayanmaya çalışmak dikatörlüklere ve tarihi olarak çok ciddi sorunlara yol açtı. Ama bu kadar önemli ve uzun vadeli bir konuda, tamamen cari piyasa verilerine dayalı parametre değerleri belirlemek de kabul edilebilir görünmüyor. Parametre değerlerinin Stern değerleriyle, Nordhaus-Weitzman değerleri arasında bir orta noktada tutulmasında ve geleceğe böyle bakılmasında hem yarar var, hem de bu pozisyonu David Hume’dan Isaiah Berlin’e varan bir çizgide savunmak mümkün.

    Gündüz Fındıkçıoğlu
    TSKB Baş Ekonomisti


    Minimum Kaynakça
    The Stern Review Final Report
    http://www.hm-treasury.gov.uk/independent_reviews/stern_review_economics_climate_change/stern_review_report.cfm
    The Stern Review on the Economics of Climate Change, William Nordhaus, 2006 November
    http://nordhaus.econ.yale.edu/SternReviewD2.pdf
    Wilfred Beckerman & Cameron Hepburn (2007), “Ethics of the Discount rate in the Stern Review on the Economics of Climate Change”, World Economics 8 (19, 187-210
    Robert M. Carter, C. R. de Freitas, Indur M. Goklany, David Holland & Richard S. Lindzen; Ian Byatt, Ian Castles, Indur M. Goklany, David Henderson, Nigel Lawson,Ross McKitrick, Julian Morris, Alan Peacock, Colin Robinson & Robert Skidelsky, The Stern Review: A Dual Critique,
    http://www.staff.livjm.ac.uk/spsbpeis/WE-STERN.pdf
    The Stern Review of the Economics of Climate Change: A Comment, Richard S.J. Tol, Economic and Social Research Institute, Hamburg, Vrije and Carnegie Mellon Universities,
    http://www.fnu.zmaw.de/fileadmin/fnu-files/reports/sternreview.pdf
    Martin L. Weitzman (2007a), “The Stern Review of the Economics of Climate Change”, mimeo, Harvard University, http://www.economics.harvard.edu/faculty/Weitzman/papers/JELSternReport.pdf
    Martin L. Weitzman (2007b), “The Role of Uncertainty in the Economics of Catastrophic Climate Change”, mimeo, Harvard University, http://www.economics.harvard.edu/faculty/Weitzman/papers/Catastrophe.pdf

Çocuklar İçin

Keşfet ? Öyküler Kitap Kurdu