YUKARI

Yazarlarımız

Yazar: Canan Egüz | Eklenme Tarihi: 28 Eylül 2008

Acaba çevreci alyans nasıl olur?

  • Uzun yıllarını çevrenin ve doğanın korunmasına vermiş ve halen de bu çalışmalarına aynı şevkle devam etmekte olan “çevreci” bir arkadaşım evleniyor ve nasıl bir yüzük alacağını bilemiyor idi...

    Bunu bana söylediğinde bir yaşıma daha girmiş bulundum. Zaten şimdiye kadar gördüklerim ve duyduklarımla yaşıma eklenen yaşlardan bir hayli yaşlanmış sayılmaktayım ya olsun, bunu da beynimin “enteresan şeyler” hanesine yazdım ve boş bir vaktimde oturup bu yazıyı yazdım.

    “Alyansım altın olmamalı, çünkü altın siyanürle çıkarılıyor” dedi. Pek bilmezdim ama gümüş de öyle imiş. Anlayacağınız bu iş bana şimdiden iki yaşa malodu bile.

    “Dövme yaptır”, dedim, “Bak şimdi çok moda. Çoğu ünlümüz imzadan önce göbeklerine, imzadan sonra parmaklarına aşık oldukları adamın adını yazdırmakta pek sakınca görmüyorlar”.

    Ama arkadaşımın o narin parmaklarını yaktırmasına gönlüm razı olmuyordu. Biraz daha beyin jimnastiği yaptık. Zor iş gerçekten. Sonunda “Takma o zaman”, deyiverdim. “Çünkü alyans kalpte güzeldir, parmakta değil.” Siz de bilir miydiniz bu sözü? O zaman şimdi öğrendiniz.

    Ama arkadaşımın hevesini anlıyordum. Bu değişen ama geçmeyen bir heves. Hatta altını bırakın şimdilerde “tam tur” denilen çepeçevre pırlanta kaplı alyanslar moda oldu. Büyük tek taşlarınsa hiç bir zaman modası geçmedi. “Kanlı Elmas” adlı filmi seğretmiş miydiniz bu arada?

    Arkadaşım sonunda aradığını buldu. Sevgisini, aşkını, evliliğini tüm dünyaya titanyum bir yüzükle ilan edecek. Yüzüğün üstünde de küçük mor taşlar olacak. Şeklini şemalini kendileri çizip öyle yaptıracaklar kuyumcuya. Bunu duyunca benim de üzerimden büyük bir yük kalktı gerçekten. Çünkü günlerce “acaba çevreci bir alyans nasıl olur” diye düşünüp durmuş, deri’den boncuğa, cam’dan örgü’ye bir sürü alternatif üretip, kimi pratik kimi de çevreci nedenlerle çoğunu elemiş, sonra da “yüzük kalpte güzeldir” sözünü tekrar hatırlamış, rahatlamıştım.

    Bütün bunları düşünürken tesadüfler karşıma aynı konuda yeni kavramlar çıkardı. Bir gazete ekinde okuduğum “Yeşil düğünler “ başlıklı yazı, pek çok konuda kafa karışıklığımı giderdi...

    Son zamanlarda kırda çıplak ayakla yürüyen, başına papatyadan taç takmış gelinler moda oldu. Siz de duymuşsunuzdur. Kır düğünleri, diye yepyeni bir organizasyon teması ortaya çıktı. Çünkü doğa çağırmakta bizleri...

  • En son kuzenim böyle bir düğünle evlendi. İzmir’in yakın köylerinden birinde yapılan kır düğünü çok güzel geçse de davetlilerin çoğu ertesi gün hasta yatmışlar, çünkü üzerlerine çiğ yağmış. Gelinlik ise kuru temizlemeye rağmen çim ve toprak lekelerinden kurtulamamış, ama olsun. Şimdi çok mutlular, çünkü o kır düğününden dokuz ay sonra harika bir kızları oldu...

    Ama yeşil düğün bu demek değil tabii. Çevre’ye en askari ölçülerde zarar veren veya verdiği zararları telafi eden çözümler getiren düğünlerden bahsedeceğim birazdan ve sizler için bir düğün hayal edeceğim...

    Biliyorsunuz, itiraf etsek de etmesek de ünlülerin hayatını izlemeyi seviyoruz. Hele ki evlilik hikayeleri her zaman pek bir lezzet veriyor. Özellikle Hollywood ünlülerinin aylar öncesinden planlanan düğün törenlerinden pek çok kişi ekmek yiyor. Kimi düğünlerde gelini, damadı ve tüm konukları ünlü bir italyan modacı giydirken, kimi düğünler dünyanın uzak adalarından birinde yapılıyor ve herkes özel jetlerle adaya getiriliyor. Birbirinden ilginç davetiyeler, en egzotik çiçekler, en büyük elmaslar, en has ipekler, en pahalı şaraplar yine hep bu düğünlerle karşımıza çıkıyor. İşin isdihdam tarafından bakınca iyi hoş da, tüketimin dorukları aştığı bu lüks şımarıklıklar dünyaya kaça maloluyor düşündünüz mü hiç. Hatta sadece Hollywood ünlülerini düşünmeyin.

    Dünyanın tüm ülkelerindeki asil, aristokrat, ünlü ya da sosyetik kesimi düşünün ve tabii ki onların masalsı düğün ve nişan törenlerini. Çok klişe olacak belki ama bir de açlıkla, hastalıkla mücadele eden Afrika köylerini düşünün. Bir ünlünün düğününe yapılan harcamanın beşte biriyle aylarca tok uyuyabilecek çocukların sayısını da bir zahmet.
    Ben size buradan bir istatistik veremem tabii, elimde böyle bir veri yok ama biraz düşününce ve gazetelerde okuduğum rakamlara daha bir dikkatle bakınca bu işin alternatif yöntemlerle dünyada önemli farklar yaratabileceğine de kafam yatıyor hani. Bazı ünlülerimiz de buna kafa yormuş olmalı ki sosyal sorumluluk anlamında tüm dünyaya örnek teşkil edecek çevreci düğünler organize etmeye başladılar bile...

    Gelelim ünsüzlerin yani bizlerin düğünlerine. En afillisinden davetiyeler seçiyoruz, çünkü insan hayatta bir defa evleniyor, en kitch’inden nikah şekerleri dağıtıyoruz, çünkü gelenler hatıra diye saklayacaklar zannediyoruz. Arabamızı en güzel çiçeklerle süslüyoruz, çünkü fotografları çocuklarımıza kalacak. Videocuya fotografçıya tonlarca para veriyoruz. İstiyoruz ki herkesin resmi olsun elimizde, hatta onlara da verelim de başköşeye koysunlar evlerinde. Biraz hallice düğünlerde gökyüzüne fişekler patlatıyoruz, yüzlerce balonu ucuna iliştirilen yanar dönerlerle havaya salıyoruz. Yemekler nedense hep güzel olsun istiyoruz da kimseyi memnun edemiyor, çoğu tabağın hiç dokunulmadan çöpe gidişini seğrediyoruz.

  • Düğüne gelen çiçeklere evimizde yer bulamayacağımız için düğün salonunda bırakıp kaçıyoruz. Zaten koca çelengi eve götürsen ne olacak.

    Sonra takılar. Nedense hiç beğenmiyoruz takılanları, çoğunu bozdurup bankaya koyuyoruz ya da düğün borçlarını ödüyoruz. Yaz aylarında altın borsası hep bu düğünlere endeksli biliyor muydunuz.

    Düğün bitip de arabalarımıza bindiğimizde bir de konvoy halinde kornalara yükleniyoruz. Bütün dünya duymalı bizi, biz evleniyoruz. Hastalar yataklarından sıçramalı, zorlukla uyutulmuş bebekler basmalı yaygarayı, kuşlar bile uyanmalı uykularından ve bizim gürültümüze ortak olmalı.

    Çünkü hayata bir kez geliyoruz, çünkü bugün bizim en mutlu günümüz, kendimizi bugün şımartmayacağız da ne vakit şımartacağız. Aynı gün evlenen tek çiftin biz olmadığını hatta yarın da öbür gün de pek çok düğün olacağını ve konvoyların yine aynı caddelerden geçeceğini hiç hesaba katmıyoruz.

    Allah mutluluklar versin... Aşkınız, sevginiz, saygınız daim olsun.

    Adını zikrettiğim her şımarıklığımızın bir bedeli var. Dünyaya kesiyoruz faturayı. O evlilikten doğacak çocuklarımız ya da iyi ihtimalle torunlarımız ödesin diye. Ama olsun... Onlar da hayatlarında birkez olsun böyle birşeyler yaşamayacaklar mı?
    Büyük ihtimalle yaşayamayacaklar. Dünyada pek çok şeye kısıtlama gelecek yakında biliyor muydunuz? Artık insanoğlu pek çok şeyin bedelini, çocuklarına ihale edemeden, artan vergilerle bizzat kendisi ödeyecek.

    Ama boşverin bunlar keyifsiz konular, yakında düğünümüz var...

    İyisi mi ben bir düş kurayım sizin için. Belki bu düş sizin düğününüz olur...

  • Ona o kadar aşığım ki, içim coşuyor onu düşününce. O kadar güzel gözleri var ki. Ama en çok bana bakarken güzeller. Çünkü o gözlerdeki sevgiyi apaçık görebiliyorum. Yakında evleneceğiz. Çatımız, ocağımız koruyacak bizi. Elele hayatın tüm getirdiklerini yaşayacağız. Bazen katılana kadar güldürecek hayat bizi, bazen hıçkıra hıçkıra ağlatacak belki ama hep birarada olacağız.
    Çocuklarımız da olacak. Onlar büyürken bizi de, sevgimizi de, aşkımızı da büyütecekler.

    Yakında bir yuvamız olacak. Biz iki ürkek kuş o yuvayı kuracağız. Fazla eşya istemiyoruz. Güzel rüyalar için rahat bir yatak, sevgilime süslenmek için bir ayna, öteberimizi koymak için birkaç dolap yeter belki ama misafirlerimiz de olacak. Onları oturtacak koltuklar, güzel sohbetlerle yenecek yemekler için bir masa birkaç sandalye de olmalı. Kristallerinizi koyacak dolap da ister misiniz, diye sordu satıcı. Bizim kristallerimiz yok ki, ama kitaplarımız var, bir de bolca müzik cd’lerimiz. Çünkü biz en çok onlarla besleniyoruz bu hayatta, o yüzden kocaman bir kütüphane yapacağız. Sevgilim kendisi yapacak kütüphaneyi. Benim istediğim renkte boyayacak sonra.

    İkimiz de çalışıyoruz, ev işleriyle ilgilenmek zor, çamaşır makinemiz de bulaşık makinemiz de olmalı, ama en az enerji harcayanlardan. Çünkü suya elektiriğe ayıracak bütçemiz kısıtlı. Kısıtlı olmasa da dünyanın kaynakları kısıtlı.
    Evimiz bahçe içinde olsun isterdik, ama değil, işimize yakın olsun dedik en azından. Ben yürüyerek, sevgilim metroyla gidebilecek işine. Arabaya gerek kalmadı böylece. Zaten park edecek yer de pek yok buralarda. Hem biz elele yürümeyi seviyoruz. Hayatın yan yollarına, arka sokaklarına sapmayı.

    Bana dün düğünümüz nasıl olsun, diye sordu. Nasıl olursa olsun çok güzel olacağından eminim. Çünkü bizim düğünümüz olacak o. Yeni hayatımıza attığımız ilk adım olacak. Onunla heryerde evlenebilirim gibi geliyor. Bir ağaç altında, bir stadyumda ya da ıssız bir koyda. Neden olmasın. Issız bir koyda evlenemez mi insan?

    Güneş batarken takmalıyız yüzüklerimizi, üzerimizde mayolarımız olmalı. Etrafımızda hep en sevdiklerimiz. Usulca kıyıya vuran dalgalar çıplak ayaklarımızı ıslatmalı. Ben gelinim ya, mayom beyaz olsun, belime de beyaz şileden bir şal sarmalıyım. Saçlarımı deniz kabuklarından bir taç süslemeli. Damadınsa şortu siyah olsun. Boyunda da bir papyon. Olamaz mı?
    Nikahımızı birkaç gün önce kıydırmış olalım. Yoksa nikah memuru sızlanır buralara gelmeye. Biz nasılsa evliliğimizi kendimiz de ilan edebiliriz sevdiklerimize. Belki bir şiirle...

  • En yakın arkadaşımız bir müzisyen. Küçücük bir konser vermeli bize. En çok sevdiğimiz şarkıları söylemeli sadece ve biz, hepimiz dansetmeliyiz ay ışığında. Babaennem, hayatında ilk defa böyle birşey gördüğünü söylemeli muzipçe. Ayakta fazla duramaz o, bir şezlonga uzanıp bizleri izlemeli. Eli kamera tutan başka bir arkadaşımız da herkesi filme almalı. Bu gecenin anısına enteresan bir montaj yapacağım, deyince çok sevinmeliyiz. Birkaç fotograf da çektirmeli. Ama en güzeli o topluca çektirdiğimiz fotograf olmalı. Herkesin paçaları ıslak, ayakları çıplak...

    Arkadaşlarımızın bazıları denize girmeli. Bizse ancak birbirimize sözler verip, en sevdiğimiz şarkıda dansettikten sonra girmeliyiz denize. Sevgimiz suya, su ruhumuza karışmalı ve düğünümüz bir masal olmalı...

    Düğünümüzden sonra herkes evine neşe içinde dönmeli. Bir otobus dolusu insan. Arkadaşlarımız otobüste de müzik yapmaya devam etmeliler. Şehir yakın ya zaten, şarkılar söylerken eve nasıl vardıklarını anlamamalılar.

    Biz biraz daha kalmalıyız orada. Küçüçük ama tertemiz bir pansiyon bulmalıyız. Balayındayız diye bir şişe şarap hediye etmeli pansiyonun sahibi. En manzaralı odayı da bize vermeli. Odaya girince yatakta bir dal kırmızı karanfil bulmalıyız. Bahçeden yeni kopmuş belli ki. Ama olsun. Kitabımın arasında sonsuza dek saklamalıyım ben onu. Tek şımarıklığımız da bu olmalı zaten...
    Çevreci düğünler de romantik olabilir pekala, belki daha bile fazla...

    Bir de farkettiniz mi hiç, düğünler insanları düşündürür. O nedenle düğünlerimizde vereceğimiz her türlü mesaj yerini bulur. Kimi evine döndüğünde aşkı düşünür, kimi gelinle damadın ailelerini, kimi yenen yemekleri, kimiyse gelinliği, davetiyeyi, davetiyede yazan metni, takılan takıları.

  • Düğününüzle çevreci mesajlar verebilirsiniz. Ve bunu davetli sayısı kadar kişiye direkt olarak ulaştırabilir hatta dilden dile dolaşmasını sağlayarak pek çok kişide davranış değişikliği yaratabilirsiniz. Hem de çok ucuza...

    Çok küçük, geri dönüşümlü bir karta bastırabilirsiniz davetinizi, zarf kullanmasanız da olur, güzel bir tasarımla kartın arkasına bırakılacak alana isim yazabilirsiniz. İnternet erişimi olan kişilere ise elektronik davetiye gönderebilirsiniz.

    Her gelin güzeldir, her damat da yakışıklı. Gelinlik giymekse her genç kızın hayali. Ama gelinliği kiraladığınızı isterseniz kimseye söylemeyebilirsiniz. İnanın sonradan tekrar giyilmiyor o gelinlikler, kızınız da giymek istemiyor, çünkü modası geçmiş oluyor. Dolapta kocaman yer kaplaması da cabası.

    Çok sade ama güzel nikah törenleri yapılabiliyor artık. Güzel salonlar da var, ama illa ki düğün istiyorsanız ki bence de hakkınız, biraz geniş düşünün. Sıradan bir Üsküdar-Beşiktaş teknesini çok ucuza kiralayıp, teyzelerinizin yengelerinizin elinden çıkmış ikramlarla ve yetenekli bir arkadaşınızın DJ’liği eşliğinde harika bir düğüne sahip olabilirsiniz. Siz zaten güzelsiniz, e İstanbul da güzel...

    Ya da bahçeli evi olan bir yakınınız düğününüze ev sahipliği yapmak isteyebilir. Bu onun için de eşsiz bir anı olacaktır inanın.
    Yazlığınızın olduğu sahil kasabasında denizin hemen kıyısına kurulmuş küçük cafe’de de evlenebilirsiniz. Neden olmasın. İnsanları düşünmeyin. Emin olun ki sizi önemseyen herkes o gün orada olacak. Yaşı ne olursa olsun, herkese bir yöntem bulunacak.

  • Nikah şekeri ise vermeyin. Ama bu geceyi hatırlasınlar istiyorsanız herkese mikrofon tutun ve akıllarına gelen ilk şeyi söylemelerini isteyin ya da onlara en sevdiğiniz kitabı armağan edin. Bilgi de sevgi de paylaşıldıkça büyür çünkü ve siz de düğününüzde hep güzel olanı büyütün...

    Çiçek istemeyin, onlar dalında güzel. Takı da istemeyin ama size hediye vermek isteyenlerin bunu bir banka hesabına para yatırarak yapabileceklerini nazik bir dille belirtin, bu ayıp değil ki. Zaten onlar da mutlaka size bir hediye vermek istiyorlardır. Bu paraların bir kısmıyla ağaç dikileceğini belirtin mesela ve size hediye veren herkese teşekkür için bir fidan sertifikası gönderin.
    Çekilen fotograflarda ve filmlerde estetik kaygılarınızı ortaya koyun ve sadece beğendiğiniz fotografları bastırın.

    Düğün yerine uzak noktalardan gelecekler için toplu ulaşım alternatifleri düşünün. Düğünüzünle yarattığınız karbon emisyonunu telafi etmek için bol bol ağaç dikin.

    Yemekler az, öz ve lezzetli olsun. Düğününüz de öyle...

    Balayı içinse romantik planlar yapabilirsiniz. Bazen büyük bir tatil köyündense küçük bir pansiyon ya da butik bir otel çok daha keyifli olabilir. Tatil seçiminizle bile çevreye daha az zarar verebilirsiniz. Daha çok yürüyebilir, daha az kirtelebilir, daha çok okuyabilirsiniz.

    Alyans kalpte güzeldir diye bir söz attım ya az önce, yine atacağım ve attığım şeye hemen inanacağım:
    “Bir evlilik ancak aşkla düğün olur, törenle değil...”

    Gününüz güzel düğününüz şen ola...

Çocuklar İçin

Keşfet ? Öyküler Kitap Kurdu