YUKARI

Yazarlarımız

Yazar: Nuran Talu | Eklenme Tarihi: 01 Ekim 2007

İş Dünyasının Sürdürülebilir Kalkınma Politikaları

  • 21. yüzyılda hedeflenen makroekonomik politikalar çerçevesinde, ekonomik büyüme ve istihdam artışının özel sektör eliyle gerçekleştirilmesinin esas olması, (Dokuzuncu Kalkınma Planı) sürdürülebilir kalkınma yaklaşım ve politikaların uygulanmasında Türkiye’de, özel sektörün vazgeçilmez ve hatta başat bir rolü olduğunu açıkça su yüzüne çıkarmıştır.

    Bu koşullarda, kamu kesiminin yasal/kurumsal düzenlemeler ve uygulama düzeneklerinin kurulması kanalıyla özel sektöre sağlayacağı elverişli ortam vazgeçilmez ise de, Türkiye’de sürdürülebilir kalkınma anlayışının sektör politikaları ile bütünleştirilmesi noktasında, uygulamaların en çok iş dünyası tarafından gerçekleşeceği beklenmektedir. Bu açıdan bakıldığında, sürdürülebilir kalkınma uygulamalarında iş dünyasının katılımını artırıcı model ve mekanizmaların geliştirilmesi/teşvik edilmesi önemlidir.

    Hatırlanacağı üzere 2002 yılı Johannesburg Dünya Zirvesinin temel hedeflerinden biri de, iş dünyası ve sanayinin sürdürülebilir kalkınma çalışmalarına katılımı olmuştur. Zirveden çıkan kararlar doğrultusunda Türkiye’de de sürdürülebilir kalkınmanın kilit aktörlerinden olan özel sektörün yeni bakış açıları ile bu alanda birçok çalışmayı başlattığı ya da geliştirmekte olduğu gözlenmektedir. Türk iş dünyası bir yandan yer aldığı sektörde ekonomik sürdürülebilirliğini sağlarken ve yeni küresel koşullar çerçevesinde ulusal ve uluslararası rekabet ve üretim gücünü arttırma noktasında faaliyet gösterirken, öte yandan çevresel ve sosyal sorumluluk anlayışıyla yeni uygulamalar içerisinde yer almaya başlamıştır.

    Çevresel sorumluluklar bağlamında; özel sektör firmalarında çevreye duyarlı yaklaşımların benimsenmesi amacıyla seçilen üretim teknolojilerinde ve atık yönetiminde farklı yeni uygulamalar gündeme gelmiş, çağdaş “Çevre Yönetim Sistemleri” firma yönetimleri ile entegre edilmeye başlanmıştır. Türkiye’de ISO 14001 Çevre Yönetimi Sistemi, EMAS-Çevre Yönetim ve Denetleme Sistemi, Eko – Etiket ve ISO 9001 Kalite Yönetim Sistemlerini uygulayan işletmelerin sayısı giderek artmaktadır.

    Söz konusu çevre yönetimi sistemleri; enerjinin, suyun ve diğer hammadde kaynaklarının üretimde etkin ve verimli kullanımını sağlayarak, atıkların kaynağında en aza indirilmesini ve mümkün olduğunda yeniden kullanılmasına el vererek, özellikle, KOBİ’lerde maliyetlerin düşmesine fırsat sağladığı gibi çevresel kaynakların da daha duyarlı kullanılmasını sağlamaktadır.

    Örneğin, sanayi sektöründe, enerjiye ilişkin tesislerde ISO 14001 çevre yönetim sisteminin kurulması çevresel performansın planlı ve programlı bir şekilde sürekli gelişimini sağlayacaktır. Bu sistemle mevcut yada potansiyel çevre riskleri daha sistematik bir şekilde azaltılacağı ve kaynakların daha akılcı kullanılabileceği düşünüldüğünde maliyetlerin de azalması mümkün olacaktır.

  • Bir başka önemli husus da çevre yönetim sistemlerini uygulamaya başlayan firmalar için yeni Pazar imkanlarının açılması kolaylaşmakta ve yeni ürünlerin geliştirilmesine ortam yaratılmaktadır. Bu perspektiften bakıldığında bu çalışmaların, Türkiye’de rekabet gücünün artırılması politikalarını öne çıkaran ve 2007 -2013 yılları arasında uygulanacak olan 9. Kalkınma Planı hedefleri ile doğrudan ilgili olduğu görülmektedir. İşletmelerde çevre koruma ve çevre yönetimi sorumluluğunun alınması; kaynakların daha verimli kullanılmasının yansıra, çevre mevzuatı gereklerine daha kolay uyulmasına da ortam sağlayacaktır. Bu durum özellikle KOBİ’lerin çevre alanındaki AB müktesebatına uyumunu da kolaylaştırmak açısından önemlidir. KOBİ’lerin çevre yönetim sistemlerini oluşturma ve uygulama açısından teçhis edilmeleri amacıyla illerde özellikle bazı sanayi odaları tarafından aktif bir şekilde yürütülmekte olan KOBİ’lere yönelik eğitim çalışmaları yavaş yavaş meyvelerini vermektedir. Bu çerçevede kamu otoriteleri tarafından KOBİ’lerinin rekabet gücünün arttırılması, çevre, kalite ve insan sağlığına yönelik AB mevzuatına uyumun sağlanması amacıyla oluşturduğu kolaylaştırıcı zeminlerin artırılması çok önemlidir. Avrupa Birliği Uyum Sürecine gelindiğinde ise görünen odur ki; Türkiye’de, özel sektörün yüksek çevre standartlarını yakalaması hem ülkede çevre koşullarının iyileştirilmesi hem de rekabet açısından önemli görülmektedir.

    Türkiye’de özellikle 2000’li yıllarla birlikte, faaliyetlerine sürdürülebilir kalkınma yaklaşımıyla yön veren özel sektör firmalarının ya da oluşumlarının sayılarının giderek artmakta olduğu gözlenmektedir. İş dünyası sivil toplum/platform zeminlerinde biraraya gelerek bu yöndeki politikalarını netleştirmeye özen göstermeye başlamıştır. Bu doğrultuda Türkiye’de iş dünyasının diğer paydaşlarla birlikte toplumsal çıkarları korumak amacıyla bazı özel programlar kapsamında diyalog platformları yarattıkları ve kurumsal sosyal sorumluluk projeleri uygulamaya başladıkları bilinmektedir. Kurumsal sosyal sorumluluk bir şirketin kurulduğu andan itibaren topluma karşı da sorumlu olacağı anlayışına dayanmaktadır. Avrupa Birliği “Yeşil Kitap”ında kurumsal sosyal sorumluluğu; “şirketlerin gönüllü olarak, toplumsal ve çevresel konuları operasyonlarına ve paydaşlarıyla olan etkileşimlerine bütünleştirdiği kavram.” olarak tanımlamaktadır:

    Örneğin bu alanda Türkiye’de yeni kurulmuş bir sivil toplum kuruluşu olan Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği’ne göre kurumsal sosyal sorumluluk; sadece özel sektörün uluslararası pazarlarda daha rekabetçi olabilmesi, çalışanların iş süreçlerinde daha etkin katılması, çevrenin korunması, sivil toplum-özel sektör işbirliklerinin gelişmesi için yararlı değil, aynı zamanda sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleşmesi ve toplumsal alanda başarıya ulaşabilmek için önemli bir unsurdur”.

  • Kamu politikaları açısından bakıldığında; Dokuzuncu Kalkınma Planının “Sanayi ve çevre politikalarının uyumu gözetilerek büyümenin sürdürülebilirliği sağlanacaktır. Sanayide, insan sağlığına ve çevre kurallarına uygun üretim yapılacak, sosyal sorumluluk standartlarının gözetilmesine önem verilecektir.” ilkesi de kamu politikalarının bu girişimleri destekleyici olduğunu göstermektedir.

    Ancak, Türkiye için oldukça yeni uygulamalar olan ve daha çok uluslararası kuruluşların yol göstermesi ve desteği ile sürdürülen bu alanda en başta iki hususa dikkat çekilmesi gerekmektedir; i) kurumsal sosyal sorumluluk projeleri “sürdürülebilir” olmalıdır.” ve ii) kurumsal sosyal sorumluluk projelerin destekleyen firmalar kendi çalışma alanlarında da sürdürülebilir kalkınma açısından iyileştirme ve farkındalık yaratmış olmalıdır/yaratmalıdır. Kısaca, sosyal sorumluluk projelerinde yapılan bir faaliyet, hem kalıcı karlılık getirirse, hem topluma yararlı olursa, hem de çevreyi bozmazsa sürdürülebilir kalkınma açısından bir mana ifade edecektir.


    Türkiye’de iş dünyasının sürdürülebilir kalkınma prensiplerini doğru algılamak ya da uygulamak açısından genel bir yorum yapıldığında, bu konuda alınacak çok yol olduğu, büyük şirketler için dahi henüz işin başında olunduğu bilinmektedir. İş camiası konuya bugün daha çok “risk ve masraflar” olarak yaklaşmaktadır. Oysaki şirketlerin, sürdürülebilirlik yaklaşımını sadece kendi prosesleri açısından değerlendirmeleri yeterli değildir. Esas olan; makro boyutta ülkenin sürdürülebilir kalkınma sürecine nasıl destek olunmalı, çevre - ekonomi - sosyal politikaların bütünleştirilmelerine nasıl katkı sağlamalı diye bakılması ihtiyacıdır.

    Nuran Talu
    Küresel Denge Derneği Başkanı
    Nisan 2007

Çocuklar İçin

Keşfet ? Öyküler Kitap Kurdu