YUKARI

Yazarlarımız

Yazar: Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu | Eklenme Tarihi: 26 Nisan 2007

Ne olacak bu dünyanın hali?

  • Caddelerdeki insan ve araç kalabalığı, etraftaki binlerce bina, tepemizdeki yüzlerce uçak... Bu kadar insan, bu kadar araç, gündelik ihtiyaçlarını karşılamak için ihtiyar dünyayı epey hırpalayıp duruyor. Tarihte rekor seviyesine ulaşmış Dünya nüfusu, yetmemiş gibi bir de milyonlarca araç her gün temiz havayı alıp ejderha gibi kirli gazları etrafa saçıyor.

    Bunlar da yetmezmiş gibi bitmez tükenmez ihtiyaçlarımızı karşılamak için milyonlarca fabrika gece gündüz çalışıp tonlarca dumanla atmosferi karartıp zehirliyor. Bir de yerleşim alanı ve tarla açmak için yakıp kestiğimiz ormanlar ve yok ettiğimiz tarım alanları...

    Atmosferin yaşamımız ile yakından ilgili olan kısmının yüksekliği sadece 10 veya 12 kilometre. Yani yürüme iki saatlik bir mesafe. İçinde yaşadığımız tabakanın üst kısmı, belki de işyerinizden daha yakın bir mesafede bulunuyor. Öyle ki havayı soluyup, bitki büyüttüğümüz, yağmurların yağdığı bu tabaka dünyanın büyüklüğünü göz önüne aldığımızda bir elmanın kabuğu kadar ince. Fakat ona sanki sonsuz bir uzay, dipsiz bir kuyuymuş gibi davranıyoruz. Sonra da millet olarak "havalar neden değişiyor, farklılaşıyor" diye şaşırıp kalıyoruz.

    Her şeyin bir kararı var da, havadaki sera gazlarının yok mu? Bir zamanlar tam kararında olan sera gazları yüzünden dünyanın ortalama hava sıcaklığı 15 derece idi. Su buharı, karbondioksit, metan ve benzeri sera gazları olmasaydı, şuan dünyanın ortalama hava sıcaklığı -18 derece olacaktı. Şuan dünyanın ortalama hava sıcaklığını 33 derece artıran sera gazlarını daha da arttırmak gibi bir yanlışın içindeyiz.

    Sonuçta ne kadar çok sera gazı, o kadar sıcak hava. Ne kadar çok sıcak hava, o kadar çok kuraklık, kıtlık, orman yangını, sıcak hava dalgası, tropikal hastalık ve düzensiz yağış...

    Bu durumda "Ne olacak bu dünyanın hali?" üzerine Birleşmiş Milletlerin (BM) yayımladığı bir raporda dünyadaki çevre tahribatını değerlendirilmekte ve bazı bilimsel bulgular özetle şöyle sıralanmaktadır:

    • Sulak alanların yaklaşık olarak yarısı son 100 yıl içinde yok oldu.
    • Baraj ve diğer su yapıları dünyadaki nehirlerin %60'ını bozdu ve dünyadaki tatlı su balıklarının % 20'si kayboldu.
    • Ormanların yarısı tüketildi ve halen tropikal ormanlar alarm veren bir hızla yok edilmeye devam ediliyor ve ağaç türlerinin % 9'u yok olma riski altında.
    • Balıkçı filoları, denizlerin yerine koyabileceğinden çok daha fazla balık avlamakta. Bunun sonucu olarak, balık alanlarının %70'i aşırı avlanmaya maruz.
    • Son 50 yılda tarım alanlarının 2/3'ü erozyon ile fakirleşti ve ormanların 1/3'ü de tarım alanına dönüştürüldü.

    BM raporu, çevre konusunda daha fazla bilimsel araştırma yapılması konusunda da çağrıda bulunuyor. Evet, Türkiye'de de daha fazla bilimsel çevre araştırmaları yapılmalı, ama nasıl ? Bu ülkede herkes güya hoca, doktor ve meteorolog olunca kimse bildiği bir şeyin araştırılması için çaba sarf etmiyor doğal olarak! Tamam Kyoto Protokolünü imzalamadık, ama küresel iklim değişiminin tarım sektörümüzü, su kaynaklarımızı, bitki çeşitlerini, kıyılarımızı, turizm sektörümüzü, vb... nasıl etkileyeceğini de mi araştırmayalım!

    Hangi senaryoya bakılırsa bakılsın küresel iklim değişikliğinden Türkiye, tamamen olumsuz bir şekilde etkilenecektir. Özetle, ülkemizde artık bu konu bir magazin malzemesi, kapitalist bir oyun, vb. gibi ele alınıp kolayca geçiştirilmemeli. En azından herkes önce birey olarak bir şeyler yapsın. Örneğin, (açık bırakılmış lamba vb... için kızan) annesini dinlesin de enerji tasarrufu ile mümkün olduğu kadar bu günaha ortak olmasın... Evet arkadaş sen, bundan sonra oda çok sıcak diye pencereyi açma!..

Çocuklar İçin

Keşfet ? Öyküler Kitap Kurdu